İçeriğe atla
Z Harfi İle Başlayan Kelimeler
- Zigzag (v) Zikzak yapmak, zikzak çizmek
- Zone (n) Bölge, kuşak, mıntıka
- Zonk out (phr.v) Hemen uykuya dalmak
- Zonk out (phr.v) Hemen uykuya dalmak
Y Harfi İle Başlayan Kelimeler
- Yawn (v) Esnemek, esneyerek söylemek
- Yeast (n) Maya, köpük, coşku
- Yield (v) Vermek, sağlamak, ürün vermek
W Harfi İle Başlayan Kelimeler
- Wait for (phr.v) Beklemek
- Wait on (phr.v) Hizmet etmek, servis yapmak
- Wait up (phr.v) Yatmayıp beklemek
- Wake up (phr.v) Uyanmak, uyandırmak
- Walk away (phr.v) Çekip gitmek , ayrılmak
- Warehouse (n) Depo, ambar, büyük mağaza
- Warp (v) Yamultmak, saptırmak
- Wary (adj) Dikkatli, tedbirli, ihtiyatlı
- Watch out (phr.v) Dikkat etmek, dikkatli olmak
- Watch out for (phr.v) Dikkat etmek, dikkatli olmak
- Wealthy (adj) Zengin, servet sahibi
- Wear off (phr.v) Yavaş yavaş azalmak, aşındırmak
- Wear out (phr.v) Eskitmek, yormak
- Weave (v) Dokumak, örmek
- Weed (n) Yabani ot
- Welfare (adj) Refah, mutluluk, sağlık
- Well-known (adj) Tanınmış, meşhur, tanınan
- Whatsoever (adv) Ne, her ne, herhangi
- Wheat (n) Buğday
- Wheel (v) Tekerlek, direksiyon
- Whence (adv) Nereli, nereden, neden
- Whip (v) Kamçılamak, kırbaçlamak ,dövmek
- Whirlwind (n) Hortum, kasırga, hızlı tip
- Whistle (v) Islık çalmak
- Widen (v) Genişlemek, bollaşmak, genişletmek
- Wild (adj) Vahşi, yabani
- Wilderness (n) Kır, çöl, sahra, el değmemiş yer
- Willingly (adv) Seve seve, isteyerek
- Win over (phr.v) İkna etmek, dostluğunu kazanmak
- Wing (n) Kanat, burun kanadı, ek bina
- Wipe (v) Silmek, kurulamak
- Wipe out (phr.v) Yok etmek, silip temizlemek
- Wire (n) Telden yapılmış, tel
- Wisdom (n) Akıl, akıllılık, bilgelik
- Wise (adj) Bilge, bilgili, akıllı, anlayışlı
- Wit (n) Akıl, zeka, anlayış
- Withdraw (v) Çekmek, almak, geri almak
- Withstand (v) Dayanmak, direnmek, karşı koymak
- Witness (v) Şahit olmak, tanık olmak, şahitlik etmek
- Woefully (adv) Acıklı veya dertli bir şekilde, ne yazık ki
- Wonder (v) Merak etmek, hayret etmek, şaşmak
- Worship (v) Tapmak, tapınmak
- Worthwhile (adj) Değer, zahmete değer, zamana değer
- Wrap up (phr.v) Sarmak, sarıp sarmalamak
- Wrath (n) Öfke, gazap, hiddet
- Wreck (n) Enkaz
- Write off (phr.v) Silmek (borç), iptal etmek
- Write up (phr.v) Hikâyesini yazmak, kaleme almak
V Harfi İle Başlayan Kelimeler
- Vacant (adj) Boş, açık, terkedilmiş
- Vaccinate (v) Aşı yapmak, aşılamak
- Vaccine (n) Aşı
- Vain (adj) Boş, faydasız, gururlu, nafile, gururlu
- Valid (adj) Geçerli, geçer, yürürlükte
- Validity (n) Geçerlik, yasallık, sağlamlık
- Value (n) Değer, kıymet, önem
- Vanish (v) Gözden kaybolmak
- Vaporize (v) Buharlaşmak, buharlaştırmak
- Variety (n) Çeşitlilik
- Various (adj) Çeşitli, değişik, türlü
- Vary (v) Çeşitlilik göstermek
- Vast (adj) Çok geniş, engin, çok
- Vehement (adj) Ateşli, coşkulu, hararetli
- Vein (n) Toplardamar, damar
- Vent (v) Açığa vurmak, belli etmek
- Vent (v) Açığa vurmak, belli etmek
- Ventilate (v) Havalandırmak, oksijen vermek
- Venture (v) Tehlikeye atmak, cüret etmek
- Verdict (n) Karar, yargı, hüküm, jüri kararı
- Verge (n) Sınır, eşik, kenar
- Verify (v) Doğrulamak
- Versatile (adj) Çok yönlü
- Versatility (adj) Çok yönlülük, beceriklilik
- Version (adj) Hikâye, versiyon, uyarlama
- Vertebrate (adj) Omurgalı
- Vertical (adj) Dikey, düşey, dik
- Vessel (n) Damar, kanal, gemi
- Via (pre) Üzerinden, yolu ile
- Viable (adj) Yaşayabilir, yaşar, geçerli
- Vibrate (v) Titreşmek, titremek
- Vicinity (n) Civar, çevre, etraf
- Victory (n) Zafer, utku, galibiyet
- View (v) Görüş, manzara
- Vigorous (adj) Güçlü, kuvvetli, dinç, zinde
- Violate (v) Bozmak, ihlal etmek
- Violation (n) Bozma, ihlâl etme, riayet etmeme
- Violence (n) Şiddet, zorbalık
- Virtually (adv) Neredeyse, hemen hemen
- Virtue (n) Fazilet, erdem
- Visibility (n) Görünebilme, görünürlük, görüş mesafesi
- Visible (adj) Görülebilir, görünür, görünen
- Vision (n) Görme, vizyon, görme gücü
- Visual (adj) Görme, görüş, görsel
- Vital (adj) Hayati, çok önemli
- Vitality (n) Yaşama gücü, dayanma gücü
- Vivid (adj) Canlı, hayat dolu, parlak
- Volatile (adj) Uçucu, buharlaşan, geçici
- Volunteer (adj) Gönüllü
- Voracious (adj) Obur, açgözlü, istekli
- Vote (v) Oy vermek, oy kullanmak
- Voyage (n) Yolculuk, seyahat, sefer
- Vulnerable (adj) Yaralanabilir, kolay incinir, savunmasız
U Harfi İle Başlayan Kelimeler
- Ubiquitous (adj) Her yerde birden bulunan
- Ultimate (adj) Son, en son, en uzak, esas
- Unable (adj) Elinden gelmez
- Unanimously (adv) Oybirliğiyle
- Unbiased (adj) Tarafsız, objektif
- Unconscious (adj) Baygın, bilinçsiz
- Undeniably (adv) İnkâr edilmez bir şekilde
- Undergo (v) Katlanmak, çekmek, geçirmek
- Underlie (v) Altında yatmak, temelini oluşturmak
- Underline (v) Altını çizmek, vurgulamak
- Undermine (v) Küçümsemek, baltalamak
- Undertake (v) Üstlenmek, yüklenmek
- Unfortunately (adv) Maalesef, ne yazık ki
- Unify (v) Birleştirmek
- Union (n) Sendika, birlik
- Unique (adj) Eşsiz, tek, benzersiz, biricik
- Unite (v) Birleştirmek, bağlamak
- Unity (n) Birlik, teklik, bütünlük
- Unlimited (adj) Sınırsız, kısıtlamasız, şartsız
- Unlimited (adj) Sınırsız, kısıtlamasız, şartsız
- Unprepared (adj) Hazırlıksız, hazırlanmamış
- Unusual (adj) Alışılmadık, nadir, ender
- Update (v) Güncellemek
- Upgrade (v) Yükselmek
- Uphold (v) Desteklemek, onaylamak, uygun bulmak
- Uproar (n) Şamata, curcuna, gürültü
- Upset (v) Üzmek, nesesini kaçırmak
- Upstream (adv) Akıntıya karşı, suyun kaynağına doğru
- Uptake (n) Yükselme, kaldırma
- Upwards (adv) Yukarı, yukarıya, itibaren
- Urbanity (n) Kibarlık, nezaket, medenilik
- Urbanization (n) Kentleşme, şehirleşme
- Urge (v) Zorlamak, baskı yapmak, teşvik etmek
- Urgent (adj) Acil, ivedi
- Use up (phr.v) Harcamak, bitirmek, tüketmek
- Useful (adj) Yararlı
- Useless (adj) Yararsız
- Usher (v) Getirmek, götürmek, yer göstermek
- Utilize (v) Kullanmak, yararlanmak, istifade etmek
- Utter (v) Söylemek, dile getirmek, ifade etmek
T Harfi İle Başlayan Kelimeler
- Tackle (v) Çaresine bakmak
- Tactful (adj) Düşünceli, nazik
- Tailor (n) Terzi
- Take after (phr.v) Çekmek, benzemek
- Take away (phr.v) Götürmek, alıp götürmek
- Take back (phr.v) Sözünü geri almak
- Take care of (phr.v) İlgilenmek, özen göstermek
- Take down (phr.v) Not etmek, yazmak
- Take in (phr.v) Anlamak
- Take into account (phr.v) Dikkate almak, göz önüne almak
- Take leave of (phr.v) Tatile gitmek, veda etmek
- Take off (phr.v) Havalanmak, kalkmak, çıkartmak
- Take on (phr.v) İş almak, üslenmek
- Take out (phr.v) Çıkmak, çıkarmak, yormak, çekmek.
- Take over (phr.v) Devralmak, üstlenmek
- Take to (phr.v) Götürmek, gitmek, çıkmak
- Take up with (phr.v) Arkadaslık kurmak
- Tale (n) Hikaye, masal
- Talent (n) Marifet, yetenek, kabiliyet
- Talk over (phr.v) Tartışmak, görüşmek
- Talkative (adj) Konuşkan, geveze, çenebaz
- Tamper (v) Karışmak, kurcalamak
- Tariff (n) Gümrük vergisi
- Task (n) Görev, iş, külfet
- Tear (v) Yırtmak, koparmak, yarmak
- Tear up (phr.v) Yırtmak, parça pençik etmek
- Technique (n) Teknik, yöntem, usul
- Tedious (adj) Sıkıcı, can sıkıcı, bıktırıcı
- Teem (v) Dolu olmak, bol olmak, kaynamak
- Telepathic (adj) Telepatik, telepati ile ilgili
- Tell off (phr.v) Azarlamak
- Telltale (adj) Dedikoducu, ispiyoncu
- Temper (n) Huy, ruh hali, keyif
- Temple (n) Tapınak, şakak
- Tenacious (adj) İnatçı, vazgeçmeyen, yapışkan
- Tend (v) Yönelmek, eğilimi olmak
- Tendency (n) Eğilim, meyil
- Tentative (adj) Deneme niteliğinde, deneysel
- Tentatively (adv) Deneme olarak, geçici
- Term (n) Dönem, terim
- Terrain (n) Yer, arazi
- Terrestrial (adj) Karasal, yeryüzüne ait
- Terrible (adj) Korkunç
- Territory (n) Arazi, bölge, toprak
- Testify (v) Şahitlik etmek, doğrulamak, tanıklık etmek
- Testimony (n) Şahitlik, tanıklık, ifade verme
- Textile (n) Tekstil, dokuma
- Thereafter (adv) Ondan sonra, sonra
- Thereby (adv) Suretiyle, o suretle
- Thereupon (adv) Bunun üzerine, bunun sonucu olarak
- Thesis (n) Tez, sav, önerme
- Think over (phr.v) Derin derin düşünmek
- Thorough (adj) Tam, eksiksiz, kusursuz,
- Thoroughly (adv) Tamamen, adamakıllı, iyice
- Thoroughness (n) Tamlık, mükemmellik, kusursuzluk
- Threat (n) Korkutma, tehdit, gözdağı
- Threshold (v) Eşik, eğik
- Thrifty (adj) Tutumlu, idareli, kanaatkâr
- Thrill (v) Heyecanlandırmak, etkilemek
- Throughout (pre) Baştan başa, boyunca, süresince
- Throw out (phr.v) Dışarı atmak, çıkarmak
- Throw up (phr.v) Kusmak, istifra etmek
- Thunderstorm (n) Sağanak, gök gürültülü fırtına
- Tick off (phr.v) Azarlamak, paylamak
- Tide (n) Cereyan, gelgit, met cezir
- Tie in with (phr.v) İle alakası olmak, ilgisi olmak
- Tight (adj) Sıkı, dar, gergin
- Tightness (adj) Sıkılık, gerginlik, darlık
- Tile (n) Kiremit, fayans, çini
- Tilt (v) Eğmek, devirmek, yana yatırmak
- Tissue (n) Doku, ince kumaş, ince kâğıt
- Tomb (n) Kabir, mezar, lahit
- Torch (n) Meşale, cep feneri, el feneri
- Toss (v) Atmak, fırlatmak
- Totally (adv) Bütün bütün, bütün olarak, tamamen
- Toxic (adj) Zehirli, toksik
- Toxin (n) Toksin
- Track (n) İzlemek, izinden gitmek
- Track down (phr.v) Araştırmak, aramak
- Traditional (adj) Geleneksel
- Tragedy (n) Trajedi, facia, felaket
- Train (v) Eğitmek, yetiştirmek, alıştırmak
- Trait (n) Özellik, kişisel özellik
- Trample (v) Çiğnemek, ezmek, ayaklar altına almak
- Transaction (n) İşlem, muamele, alakadar olmak
- Transform (v) Dönüştürmek, haline gelmek
- Transparent (adj) Şeffaf, saydam, transparan
- Transplant (v) Nakletmek, başka yere dikmek
- Transport (v) Tasımak, nakletmek, sürmek
- Transverse (adj) Aykırı, çapraz, enine
- Trap (v) Tuzağa düşürmek, kapana kıstırmak
- Travel (v) Seyahat etmek
- Treacherous (adj) Hain, güvenilmez, aldatıcı
- Treasure (n) Hazine, define, servet
- Treatment (n) Tedavi, davranış
- Treatment (n) Tedavi, davranış
- Treaty (n) Antlaşma, mukavele
- Tremendous (adj) Kocaman, koskocaman, çok büyük
- Trench (n) Hendek, çukur, siper
- Trend (n) Eğilim, yön, gidiş
- Tribe (n) Kabile, aşiret
- Trick (v) Aldatmak, kandırmak
- Trigger (v) Başlatmak, neden olmak
- Triumph (n) Zafer, başarı, utku
- Trivial (adj) Küçük, değersiz, önemsiz
- Trouble (v) Rahatsız etmek, zahmet vermek
- Trouble (v) Rahatsız etmek, zahmet vermek
- Trust (v) Güvenmek, inancı olmak, itimat etmek
- Truth (n) Gerçek, hakikat, doğruluk
- Try on (phr.v) Denemek (elbise, prova etmek)
- Try out (phr.v) Denemek
- Turgid (adj) Şişmiş, abartılı, mübalağalı
- Turn away (phr.v) Kovmak, defetmek, geri çevirmek
- Turn back (phr.v) Geri dönmek, gerilemek
- Turn into (phr.v) Dönüştürmek, dönüşmek
- Turn off (phr.v) Kapatmak
- Turn off (phr.v) Kapatmak
- Turn on (phr.v) Açmak (radyo vs., çevirmek)
- Turn out (phr.v) Olmak, sonuçlanmak
- Turn up (phr.v) Çıka gelmek, ortaya çıkmak
- Turn up (phr.v) Çıka gelmek, ortaya çıkmak
- Turn upon (phr.v) Saldırmak, bağlı olmak
- Tutor (v) Özel öğretmen, özel ders vermek
- Tyranny (n) Zulüm, zorbalık, zorba yönetim
- Tyrant (n) Zalim hükümdar, tiran
S Harfi İle Başlayan Kelimeler
- Sabotage (v) Sabote etmek, sabotaj yapmak
- Sacred (adj) Kutsal, mübarek, mukaddes
- Sacrifice (v) Kurban etmek, kıymak, feda etmek
- Safeguard (v) Korumak, himaye etmek
- Safety (n) Güven, güvenlik, emniyet
- Saint (n) Aziz, evliya
- Sake (n) Hatır
- Sale (n) İndirim, satış
- Salesman (n) Satış elemanı, satıcı
- Salinity (n) Tuzluluk, tuzluluk oranı
- Salvation (n) Kurtuluş, kurtulma
- Sample (n) Örnek, eşantiyon, numune
- Sanction (n) Yaptırım, onay
- Sarcastic (adj) Alaylı, iğneli, iğneleyici
- Satellite (n) Uydu
- Satirical (n) Yerme, hicivli, mizah
- Satisfaction (n) Tatmin, memnuniyet, hoşnutluk
- Satisfactory (adj) Yeterli, tatminkâr, memnun edici
- Satisfy (v) Memnun etmek, tatmin etmek
- Saturate (v) Doyurmak, emdirmek, ıslatmak
- Saucer (n) Çay tabağı, fincan tabağı
- Saucer (n) Çay tabağı, fincan tabağı
- Savage (n) Vahşi, yabani, ciddi
- Save (v) Kurtarmak, kayda geçirmek
- Scale (n) Ölçek, kefe, terazi gözü
- Scarcely (adv) Nadiren, neredeyse hiç
- Scare (v) Korkutmak, ürkütmek
- Scatter (v) Saçmak, perişan etmek, saçıp savurmak
- Scene (n) Olay yeri, sahne
- Scent (n) Koku, esans, güzel koku
- Sceptical (adj) Kuşkucu, şüpheci, inançsız
- Schedule (n) Tarife, şift, program
- Scheme (v) Tasarlamak, düzenlemek
- Scholarship (n) Burs, öğrenim
- Scientific (adj) Bilimsel, ilmi, kesin
- Scientist (n) Bilim adamı
- Scope (n) Olanak, niyet, amaç
- Scornful (adj) Aşağılayıcı, küçümseyen
- Scour (v) Köşe bucak aramak
- Scour (v) Köşe bucak aramak
- Scrape (v) Kazımak, kazıyarak temizlemek
- Scratch (v) Tırmalamak
- Screen (v) Kontrol etmek, test etmek, taramak
- Script (n) El yazısı, senaryo
- Scrutiny (n) Dikkatli inceleme
- Sculpture (n) Heykel, heykelcik, heykeltıraşlık
- Seal (v) Mühürlemek, damgalamak
- Secession (n) Ayrılma, uzaklaşma, bölünme
- Secret (adj) Gizli
- Section (n) Bölge, bölüm
- Sector (n) Sektör, işkolu, bölge
- Secure (v) Korumak
- Security (n) Güvenlik, emniyet
- Sediment (n) Tortu, çökelti, telve
- See through (phr.v) İç yüzünü anlamak
- See to (phr.v) İlgilenmek, icabına bakmak
- Seed (n) Tohum, çekirdek, tane
- Seek (v) Aramak, aranmak, araştırmak, almak
- Seemingly (adv) Görünüşte, görünürde, görünüşe göre
- Seep (v) Sızmak, süzülmek
- Segment (n) Parça, kesim
- Segregation (n) Ayrılma, ayrım, ırkçılık
- Seize (v) Yakalamak, ele geçirmek
- Self-confidence (n) Kendine güven, özgüven
- Selfish (adj) Bencil
- Send for (phr.v) Çağırtmak, getirtmek
- Send out (phr.v) Yaymak, göndermek, yollamak
- Senior (adj) Kıdemli, daha yaşlı
- Sensation (n) Duyu, duygu, his, algı, hissetme
- Sensational (adj) Heyecan yaratan
- Sensible (adj) Duyarlı, halden anlayan, hassas
- Sensitive (adj) Duyarlı, hassas, alıngan
- Sensuous (adj) Hissi, duygusal
- Sentiment (n) Hassaslık, duyarlılık, duygusallık
- Separate (v) Ayırmak, bölmek, dağılmak
- Sequence (n) Dizi, seri, sıra, art arda sıralama
- Serve (v) Hizmet etmek
- Service (n) Servis, hizmet, görev
- Set about (phr.v) Girişmek, koyulmak, başlamak
- Set back (phr.v) Geciktirmek, engellemek
- Set in (phr.v) Başlamak, girişmek, koyulmak
- Set off (phr.v) Ateşlemek, başlatmak
- Set on (phr.v) Saldırtmak
- Set out (phr.v) Yola çıkmak, başlamak, koyulmak
- Set up (phr.v) Kurmak, oluşturmak
- Set up (phr.v) Kurmak, oluşturmak
- Setback (n) Gerileme, kötüleşme, başarısızlık
- Settle (v) Oturmak, yerleşmek
- Settlement (n) Yerleşme, anlaşma
- Several (adj) Birkaç
- Severe (adj) Ağır, acı, şiddetli, keskin
- Severely (adv) Sertçe, şiddetli bir şekilde
- Sew (v) Dikmek, dikiş dikmek
- Sewage (n) Lağım suyu, lağım pisliği, kanalizasyon
- Shade (n) Gölge, gölgelik
- Shake (v) Sallamak
- Shame (v) Utandırmak, mahcup etmek
- Shatter (v) Parçalamak, kırmak, harap etmek
- Shear (v) Kırpmak, kırkmak, makasla kesmek
- Shed (v) Dökmek, akıtmak, yaymak
- Shell (n) Kabuk, deniz kabuğu
- Shelter (v) Korumak, barındırmak
- Shield (n) Kalkan, siper, zırh, koruma
- Shift (v) Değiştirmek, değişmek
- Shine (v) Parlamak
- Shipwreck (n) Deniz kazası, gemi enkazı
- Shock (v) Kalbini kırmak, şok etmek
- Shoot (v) Ateş etmek
- Shortcoming (n) Noksan, eksiklik, kusur
- Shout (v) Bağırmak
- Show off (phr.v) Gösteriş yapmak, hava atmak
- Show up (phr.v) Ortaya çıkmak, ortaya koymak, yüz göstermek
- Shrink (v) Çekmek, büzülmek, küçülmek
- Shuttle (v) Mekik dokumak, gidip gelmek
- Shy (adj) Utangaç
- Siege (n) Kuşatma, çevresini sarma
- Sight (n) Görme, görme yeteneği, görüş
- Sightseeing (n) Gezi, gezip görme
- Sign (v) İşaretlemek, imzalamak
- Significant (adj) Önemli, anlamlı, manalı
- Signify (v) Belirtmek, işareti olmak
- Similar (adj) Benzer, benzeyen
- Similarity (n) Benzerlik
- Similarly (adv) Benzer bir şekilde, bunun gibi
- Simulate (v) Yalandan yapmak, numarası yapmak, taklit etmek
- Simultaneous (adj) Eşzamanlı, aynı zamanda olan
- Sincerity (n) İçtenlik, samimiyet
- Sinister (adj) Uğursuz, kötü, fena, kötü niyetli
- Sink in (phr.v) Batmak, gömülmek, kafasına girmek, anlaşılmak
- Sizeable (adj) Büyükçe, oldukça büyük
- Skilful (adj) Yetenekli, becerikli, usta
- Skill (n) Beceri, ustalık, hüner
- Skill (n) Beceri, ustalık, hüner
- Skin (n) Cilt, deri
- Skirmish (n) Çarpışmak, çatışmak
- Skull (n) Kafatası, kurukafa
- Skyscraper (n) Gökdelen
- Slaughter (v) Katliam yapmak, kesmek
- Slave (n) Köle
- Slender (adj) İnce, ince belli, narin
- Slide (v) Kötü yola düşmek, kaymak
- Slide (v) Kötü yola düşmek, kaymak
- Slight (adj) Hafif, belli belirsiz, azıcık
- Slightly (adv) Hafifçe, belli belirsiz, biraz
- Slip up (phr.v) Hata yapmak, yanılmak, sürçmek
- Slope (n) Yokuş, bayır, eğimli yer
- Slow down (phr.v) Yavaşlamak, yavaşlatmak
- Smallpox (n) Çiçek, çiçek hastalığı
- Smart (adj) Zeki, akıllı, şık, kafası çalışan
- Smelt (v) Eritmek, döküm yapmak
- Smooth (adj) Düz
- Smuggle (v) Kaçakçılık yapmak, gümrükten mal kaçırmak
- Snack (n) Aperatif, meze
- Snapshot (n) Şipşak, şipşak fotoğraf
- Sneeze (v) Hapşırmak
- Soak up (phr.v) Sünger gibi emmek
- Soar (v) Uçmak, yüksekten uçmak
- Soccer (n) Futbol
- Soil (n) Toprak
- Solar (adj) Güneş, solar
- Solely (adj) Sırf, yalnızca, sadece, tek
- Solid (n) Katı, sert, sağlam
- Solidarity (n) Dayanışma, birlik, beraberlik
- Solitary (adj) Kimsesiz, ıssız, yalnız
- Solution (n) Çıkar yol, eriyik, çözüm
- Solve (v) Çözmek, çözüm bul
- Somehow (adv) Bir şekilde, her nasılsa, her nedense
- Somewhat (adv) Birazcık, oldukça, bir miktar
- Somewhat (adv) Birazcık, oldukça, bir miktar
- Somewhere (adv) Bir yerde, bir yere, herhangi bir yerde
- Soothe (v) Yatıştırmak, sakinleştirmek
- Sophisticated (adj) Bilgili, içerikli, bilge
- Sorrow (n) Acı, dert, keder, üzüntü
- Sort (n) Tür, çeşit, sınıf
- Soul (n) Ruh, can, gönül
- Sound (adj) Sağlam, sapasağlam
- Soundly (adv) Adamakıllı, selâmetle, sağ salim
- Source (n) Kaynak, kaynakça, memba
- Southerly (adv) Güneye doğru, güneye, güneyden
- Southward (adv) Güneye doğru
- Sovereign (n) Hükümdar, padişah, kral
- Sovereignty (n) Egemenlik, bağımsızlık
- Space (n) Mekân, aralık, mesafe, yer
- Spacecraft (n) Uzay gemisi, uzay aracı
- Spacious (adj) Geniş, ferah, havadar
- Span (n) Mesafe, an, kısa süre
- Spark (v) Harekete geçirmek
- Sparse (adj) Seyrek, aralıklı
- Specialist (n) Uzman doktor, uzman
- Specialize (v) Uzmanlaşmak, ihtisas yapmak
- Specially (adv) Özellikle, özel olarak, bilhassa
- Species (n) Çeşit, tür, cins
- Specific (adj) Spesifik, özel, belli, belirli
- Specify (v) Belirtmek, belirlemek
- Spectacle (n) Görünüş, gösteri, gözlük
- Spectacular (adj) Göz alıcı, dikkat çekici, gösterişli
- Spectrum (n) Spektrum, tayf
- Speculate (v) Tahminde bulunmak
- Speculative (adj) Spekülatif, şüpheli
- Sphere (n) Küre, yuvarlak, yerküre
- Spirit (n) Ruh, can, maneviyat
- Spiteful (adj) Nispetçi, cadaloz, kinci, kindar
- Splendid (adj) Görkemli, muhteşem
- Splendid (adj) Görkemli, muhteşem
- Splendour (adj) Parlaklık, görkem, ihtişam
- Split (v) Ayrılmak, kopmak
- Split (v) Ayrılmak, kopmak
- Spoil (v) Şımartmak, bozmak
- Spontaneous (adj) İçten gelen, kendiliğinden olan, doğal
- Spore (n) Spor, kaynak, köken
- Spot (n) Nokta, benek, leke
- Spout (v) Fışkırtmak, püskürtmek
- Spread (v) Yaymak, sürmek, sermek
- Spring (v) Sıçramak, fırlamak, yay gibi fırlamak
- Sprinter (n) Yarışçı, sürat koşucusu
- Spy (v) Gözlemek, casusluk etmek
- Square (n) Kare
- Stabilize (v) Dengelemek, dengede tutmak
- Stable (adj) Dengeli, istikrarlı, sarsılmaz
- Staff (n) Personel, kadro, kurmay
- Stagger (v) Bocalamak, sendelemek, tökezlemek
- Stagnant (adj) Durgun, hareketsiz, tembel
- Stagnation (n) Durgunluk, hareketsizlik, kesatlık
- Stake (n) Ortaya konan para, bahis
- Stalemate (n) Pata (satranç), çıkmaz
- Stammer (v) Kekelemek, kekeleyerek söylemek
- Stand by (phr.v) Destek olmak, yardım etmek, askıya almak
- Stand in for (phr.v) Yerine çalışmak, vekâlet etmek
- Stand out (phr.v) Göze çarpmak, öne çıkmak
- Staple (adj) Temel, başlıca, ana, esas
- Starchy (adj) Nişastalı, karbonhidratlı
- Stare (v) Gözlerini dikmek, gözünü dikmek
- Startle (v) Ürkütmek, korkutmak
- Starvation (n) Açlık, açlıktan kıvranma
- Starve (v) Açlıktan kıvranmak, açlıktan ölmek
- State (v) Belirtmek, ifade etmek, söylemek
- Stature (n) Endam, önem, kişilik
- Statute (n) Kanun, statü, yasa
- Statutory (adj) Kanuni, yasal, meşru, resmi
- Steadily (adv) Düzenli bir şekilde
- Steady (adj) Sağlam, daimi, devamlı
- Steep(adj) Sarp, dik, yalçın
- Stem (n) Sap, gövde
- Step down (phr.v) İstifa etmek
- Step up (phr.v) Artmak, çıkmak, yükselmek
- Stereotype (n) Klişe, basmakalıp söz
- Sterilize (v) Sterilize etmek, mikroplardan arındırmak
- Sternly (adv) Sert bir biçimde, sert sert
- Stewardess (n) Hostes
- Stick (v) Katlanmak, sokmak
- Stick up for (phr.v) Desteklemek, savunmak
- Stiff (adj) Sert, katı, koyu, yoğun
- Stimulate (v) Teşvik etmek, özendirmek
- Stipulate (v) Şartları belirlemek, şart koşmak
- Stir (v) Kımıldatmak, hareket ettirmek
- Stomach (n) Mide, karın
- Storage (n) Depo, ambar, depolama, saklama
- Storey (n) Kat
- Storm (n) Fırtına
- Story (n) Makale, öykü, hikâye
- Stout (adj) Tıknaz, yiğit, kahraman
- Straight (adv) Düz, doğru, dümdüz
- Straightaway (adv) Derhal, hemen
- Strain (n) Özellik, soy, ırk, yük
- Strangle (v) Boğmak, boğarak öldürmek
- Strap (n) Kayış, kemer, tasma, şerit
- Strategy (n) Strateji, taktik, savaş bilimi
- Streak (n) Işın, şimşek, düzensiz çizgi, damar
- Stream (n) Akarsu, çay, dere, akın
- Strength (n) Güç, kuvvet, derman
- Strengthen (v) Güçlendirmek, kuvvetlendirmek
- Stress (v) Vurgulamak, önemle belirtmek
- Strew (v) Yaymak, serpmek, saçmak
- Strict (adj) Sert, katı, sıkı, müsamahasız
- Strike (n) Vurmak
- String (n) Bağ, ip, kordon, sicim
- Stringent (adj) Sıkı, dar, zorlayıcı
- Strive (v) Uğraşmak, çabalamak
- Structure (n) Yapı, bünye, bina
- Struggle (v) Mücadele etmek, çabalamak
- Stuff (n) Şey, eşya, madde, hammadde
- Stun (v) Sersemletmek, afallatmak
- Sub (pre) Alt, ast, aşağı
- Subconscious (n) Bilinçaltı
- Subdivide (v) Bölmek, bir kez daha bölmek
- Subject (v) Mecbur etmek, boyun eğdirmek, maruz bırakmak
- Submarine (n) Denizaltı
- Submissive (adj) Uysal, itaatkâr, boyun eğen
- Submit (v) Teslim etmek, sunmak
- Subscription (n) Abone ücreti, aidat
- Subsequent (adj) Sonraki, daha sonraki, müteakip
- Subsequently (adv) Sonradan, daha sonra, sonra
- Subsequently (adv) Sonradan, daha sonra, sonra
- Subside (v) Alçalmak, çökmek, çökelmek, yatışmak
- Subsidy (n) Devlet desteği, para yardımı
- Substance (n) Madde, cisim
- Substantial (adj) Önemli, gerçek, mevcut
- Substitute (n) Yerine geçirmek, yerini almak
- Substitution (n) Yerine geçme, yer değiştirme, değişiklik
- Substratum (n) Temel, alt tabaka, taban
- Subtle (adj) Hoş, tatlı, ince, incelikli
- Suburb (n) Banliyö, varoş, kenar mahalle
- Suburb (n) Banliyö, varoş, kenar mahalle
- Subversive (adj) Yıkıcı, huzur bozucu, tahrip edici
- Succeed (v) Başarmak
- Success (n) Başarı
- Successful (adj) Başarılı
- Successive (n) Üst üste olan, peş peşe, ardışık
- Succinct (adj) Kısa, özlü, az ve öz
- Suck (v) Emmek, soğurmak, içine çekmek
- Suddenly (adv) Aniden, Ansızın, birdenbire
- Suffer (v) Acı çekmek, zarar görmek
- Sufficient (adj) Yeterli, kâfi, yeter
- Suffocate (v) Boğmak, boğulmak
- Suggest (v) Önermek, teklif etmek
- Suicide (n) İntihar, intihar eden kimse
- Suit (n) Takım elbise
- Suit (n) Takım elbise
- Sullen (adj) Somurtkan, suratsız, aksi
- Sum (n) Toplam, tutar, adet, yekun
- Summarize (v) Özetlemek, kısaltmak
- Summary (n) Özet, kısaltma
- Summon (v) Çağırmak, çağırtmak, celp etmek
- Sunlight (n) Güneş ışığı
- Sunset (n) Gün batımı, güneşin batışı
- Superficial (adj) Yüzeysel, iki boyutlu
- Superficial (adj) Yüzeysel, iki boyutlu
- Superficially (adv) Yüzeysel olarak
- Superior (adj) Üst, üstün, yüksek
- Superpower (n) Süper devlet, süper güç
- Supersede (v) Yerini almak, yerine geçmek
- Superstition (n) Batıl inanç, hurafe
- Supervise (v) Gözetmek, nezaret etmek
- Supplement (n) Ek, ilave, tamamlayıcı
- Support (v) Tutmak, desteklemek
- Supporter (n) Destek, destekçi
- Suppose (v) Farz etmek, varsaymak
- Suppress (v) Bastırmak, zapt etmek, durdurmak
- Supremacy (n) Üstünlük, büyüklük, egemenlik
- Supreme (adj) En yüksek, en üstün, yüce
- Surely (adv) Elbette, muhakkak
- Surface (n) Yüzey, dış görünüş
- Surge (n) Taşma, kabarma, dalgalanma
- Surgeon (n) Cerrah, operatör
- Surgery (n) Cerrahlık, ameliyathane
- Surgical (adj) Tıbbi, cerrahi
- Surpass (v) Geçmek, aşmak, üstün olmak
- Surplus (adj) Fazla, fazla olan, artan
- Surprise (v) Sürpriz yapmak, şaşırtmak
- Surrender (v) Teslim olmak, teslim etmek
- Surround (v) Etrafını çevirmek, sarmak
- Surrounding (adj) Çevreleyen, kuşatan, etrafını saran
- Surveillance (n) Gözetim, gözetleme, gözaltı
- Survey (v) Bakmak, incelemek, araştırmak
- Survive (v) Yaşamayı sürdürmek, hayatta kalmak
- Susceptible (adj) Hassas, duyarlı, alıngan
- Suspect (v) Şüphe etmek, kuşkulanmak
- Suspend (v) Asmak, askıya almak, ertelemek
- Suspicious (adj) Şüpheli, kuşkucu, kuşkulu
- Sustain (v) Desteklemek, taşımak, çekmek
- Swallow (v) Yutmak
- Swamp (n) Bataklık
- Swell (v) Şişmek, kabarmak, büyümek
- Swift (adj) Çevik, hızlı, süratli, çabuk geçen
- Sympathy (n) Sempati, sevgi, ilgi, acıma
- Synthesis (n) Sentez, bireşim
R Harfi İle Başlayan Kelimeler
- Rabies (n) Kuduz
- Race (n) Yarış, ırk
- Radiant (adj) Parlak, ışık saçan, ışıl ışıl
- Radiate (v) Yaymak, saçmak, ışın yaymak
- Radiation (n) Işın, yayılma, radyasyon
- Radical (adj) Radikal, kökten, köklü, Köksel
- Raft (adj) Yığın, büyük miktar, sal
- Rag (v) Paçavra, çaput
- Rage (n) Öfke, gazap
- Raid (v) Hücum etmek, baskın yapmak
- Raise (v) Yükseltmek, büyütmek
- Random (adj) Rasgele, gelişigüzel, tesadüfi
- Range (n) Sıra, dizi, mesafe
- Ransom (n) Fidye, fidye ile kurtulma, kefaret
- Rapid (adj) Çabuk, hızlı, seri
- Rare (adj) Bulunmaz, nadir, ender
- Rash (adj) Düşüncesiz, aceleci, sabırsız
- Rate (n) Oran, kur, rayiç
- Ratify (v) Onaylamak, tasdik etmek
- Ration (n) İstihkak, yiyecek payı
- Rational (adj) Mantıklı, oranlı, akla yatkın
- Ravage (v) Mahvetmek, yıkmak
- Ray (n) Işın, ışık huzmesi, iz
- Reach (v) Ulaşmak, erişmek
- React (v) Tepki vermek, tepkimek
- Reaction (n) Tepki, reaksiyon
- Reality (n) Gerçeklik, realite, gerçek
- Rear (v) Büyütmek, kaldırmak, yetiştirmek
- Reason (v) Düşünmek, muhakeme etmek
- Reasonable (adj) Akla yatkın, mantıklı, makul
- Reasonably (adv) Oldukça, makul bir şekilde
- Rebel (v) İsyan etmek, başkaldırmak
- Rebellious (adj) Asi, isyankâr, isyancı
- Rebuke (v) Azarlamak, paylamak
- Rebut (v) Çürütmek, aksini ispat etmek
- Recall (v) Anımsamak, hatırlatmak
- Receipt (n) Alındı, makbuz
- Receive (v) Almak, teslim almak, kabul etmek
- Recent (adj) Yeni, son, son günlerdeki
- Recently (adv) Son zamanlarda, geçenlerde
- Recession (n) Gerileme, durgunluk
- Recipient (n) Alıcı, alan kimse
- Reciprocate (v) Karşılık vermek, karşılıklı olmak
- Recital (n) Resital, solist konseri
- Recite (v) Ezberden okumak, ezbere anlatmak
- Reckless (adj) Kayıtsız, pervasız, düşüncesiz
- Reclaim (v) İadesini istemek, geri istemek, geri çağırmak
- Recognize (v) Tanımak, farkına varmak
- Recommend (v) Tavsiye etmek, önermek
- Reconcile (v) Barıştırmak, arabuluculuk etmek
- Reconnaissance (n) Keşif, arama
- Record (n) Kayıt, kaset, rekor
- Recover (v) İyileşmek, düzelmek, toplamak
- Recovery (n) İyileşme, düzelme
- Recreate (v) Canlandırmak
- Recruit (v) İşe almak, askere almak, toplamak
- Rectify (v) Düzeltmek, doğrultmak
- Recurrent (adj) Tekrarlayan, yinelenen
- Recycle (v) Geri dönüşümünü sağlamak
- Redundant (adj) İhtiyaç fazlası, gereğinden fazla, gereksiz
- Refer (v) Atıfta bulunmak, kastetmek, ima etmek
- Refine (v) Rafine etmek, arıtmak
- Reflect (v) Yansıtmak, aksettirmek
- Reform (v) Reform yapmak, düzeltmek
- Refrain (v) Kendini tutmak, kaçınmak, sakınmak
- Refugee (n) Mülteci
- Refute (v) Çürütmek, aksini ispatlamak
- Regard (v) Dikkate almak, hesaba katmak, düşünülmek
- Regime (n) Rejim, yönetim şekli, düzen
- Region (n) Bölge, yöre
- Register (v) Kayda geçirmek, kaydetmek
- Regression (n) Geri çekilme, dönüş, gerileme
- Regret (v) Üzülmek, pişman olmak
- Regretful (adj) Pişman, üzgün, müteessir
- Regular (adj) Düzenli
- Regulate (v) Düzenlemek, düzenleme yapmak
- Regulation (n) Düzenleme, düzene sokma, ayarlama
- Regulatory (adj) Düzenleyici
- Rehearse (v) Prova yapmak, tekrarlamak
- Reign (v) Hüküm sürmek, egemen olmak
- Reinforce (v) Güçlendirmek, takviye etmek
- Reinforcement (n) Takviye, destek, güçlendirme
- Reiterate (v) Tekrarlamak, yeniden yapmak
- Reject (v) Reddetmek, geri çevirmek
- Rejuvenate (v) Gençleştirmek, yenilemek
- Relate (v) Bağlı olmak, ilgili olmak
- Related to (phr.v) Ait , ile ilgili
- Relation (n) İlişki, bağlantı, akraba
- Relationship (n) İlişki, ilgi, bağ
- Relative (n) Akraba, yakın, hısım
- Relatively (adv) Nispeten
- Relax (v) Rahatlamak, gevşemek, dinlenmek
- Relay (v) Naklen yayın yapmak
- Release (v) Serbest bırakmak, salıvermek
- Relentless (adj) İnsafsız, acımasız, merhametsiz
- Relevance (adj) İlgi, ilişki, alâka, uygunluk
- Relevant (adj) Konu ile ilgili, alâkalı, uygun
- Reliance (n) Güven, inanç, itimat
- Relic (n) Kalıntı, eski eser, yadigâr
- Relic (n) Kalıntı, eski eser, yadigâr
- Relief (n) Rahatlama, sıkıntıdan kurtulma
- Relieve (v) Rahatlatmak, dindirmek, hafifletmek
- Religion (n) Din, inanç
- Religious (adj) Dindar, inançlı, sofu
- Relish (v) Tadına varmak, beğenmek
- Reluctant (adj) İsteksiz, gönülsüz, ağırdan alan
- Rely (v) İnanmak, güvenmek, itimat etmek
- Rely on (phr.v) İnanmak, güvenmek, itimat etmek
- Remain (v) Kalmak, durmak, geriye kalmak
- Remark (v) Belirtmek, söylemek
- Remarkable (adj) Dikkat çekici, göze çarpan
- Remarkably (adv) Dikkate değer biçimde
- Remedy (n) İlaç, tedavi, deva, çare
- Remember (v) Hatırlamak, anımsamak
- Remind (v) Hatırlatmak, andırmak
- Reminiscent (adj) Hatırlayan, anan, hatırlatan
- Remnant (n) Artık, kalıntı, bakiye
- Remote (adj) Uzak, çok eski, çok uzak
- Remove (v) Kaldırmak, çıkarmak
- Render (v) Vermek, çevirmek, yorumlamak
- Renovate (v) Yenilemek, tamir etmek, onarmak
- Renown (n) Ün, şöhret, şan
- Repeat (v) Tekrarlamak, tekrar etmek
- Repetitive (adj) Tekrarlayan, tekrarlı
- Replace (v) Değiştirmek, yerine koymak
- Replica (n) Kopya, tıpatıp aynı, eşi
- Replicate (v) Kopya etmek, aynını yapmak, tekrarlamak
- Reply (v) Cevap vermek
- Reportedly (adv) Söylendiğine göre
- Represent (v) Temsil etmek
- Reproduce (v) Çoğaltmak, kopyasını çıkarmak
- Reptile (n) Sürüngen
- Repulsive (adj) İtici, antipatik, iğrenç
- Reputation (n) Ün, ad, şöhret, itibar
- Repute (n) Ün, şöhret, ad, isim
- Request (v) Rica etmek, istemek, talep etmek
- Require (v) Gerektirmek, istemek
- Rescue (v) Kurtarmak, muaf tutmak
- Resemble (v) Benzemek
- Resent (v) Alınmak, içerlemek, gücenmek
- Reservation (n) Rezervasyon, yer ayırtma
- Reserve (v) Tutmak, ayırtmak, rezerve ettirmek
- Resident (n) Oturan, ikamet eden kimse
- Residue (n) Artık, kalan, kalıntı
- Resign (v) İstifa etmek
- Resist (v) Direnmek, göğüs germek
- Resistant (adj) Dirençli, dayanıklı
- Resolutely (adv) Azimle, tereddütsüz
- Resolve (v) Karar vermek, karara bağlamak
- Resort (n) Dinlenme yeri, mesire, tatil yeri
- Resource (n) Kaynak, çare
- Respect (v) Saygı göstermek, saymak
- Respond (v) Cevap vermek, yanıtlamak
- Responsibility (n) Sorumluluk, mesuliyet, yükümlülük
- Rest (v) Dinlenmek, mola vermek
- Restless (adj) Huzursuz, kıpır kıpır
- Restore (v) Yenileştirmek, eski haline getirmek
- Restraint (n) Baskı, kısıtlama, engel
- Restrict (v) Sınırlamak, kısıtlamak
- Retail (n) Perakende satış, perakendecilik
- Retain (v) Alıkoymak, tutmak, sürdürmek
- Retard (v) Gelişmemek, geciktirmek
- Retire (v) Emekli olmak
- Retrieve (v) Geri almak, kavuşmak, telâfi etmek
- Return (v) Dönmek, geri dönmek
- Reuse (v) Tekrar kullanmak
- Revelation (n) Açığa çıkarma, vahiy
- Revenge (v) Öcünü almak, hıncını almak
- Revenue (n) Gelir, devlet geliri
- Reverberate (v) Yansımak, yankılanmak
- Revert (v) Eski haline dönüştürmek
- Revive (v) Canlandırmak, hayata döndürmek
- Revoke (v) Yürürlükten kaldırmak, iptal etmek
- Revolt (v) Başkaldırmak, isyan etmek
- Revolution (n) Devir, devrim, ihtilal
- Revolve (v) Dönmek, düşünüp taşınmak
- Reward (n) Ödül, mükâfat
- Rich (adj) Paralı, zengin, varlıklı
- Rid (v) Kurtarmak, temizlemek
- Ridicule (v) Alay etmek, gülmek
- Ridiculous (adj) Gülünç, komik
- Rife (adj) Yaygın, çok bulunan, salgın
- Rigid (adj) Sert, katı, eğilmez
- Rigorous (adj) Sert, sıkı, şiddetli
- Rip off (phr.v) Kazıklamak, soymak
- Ripe (adj) Olgun, olmuş, dinlendirilmiş
- Rise (v) Kalkmak, yükselmek
- Risk (v) Tehlikeye atmak, göze almak
- Ritual (n) Dinsel tören, dini tören
- Rival (n) Rakip, hasım
- Rivalry (n) Rekabet, yarışma, çekişme
- Rob (v) Soymak
- Robbery (n) Hırsızlık, soygun
- Robust (adj) Dinç, dirençli, kuvvetli
- Role (n) Rol
- Roof (n) Çatı, dam, motor kapağı
- Roof (n) Çatı, dam, motor kapağı
- Rotate (v) Dönmek, döndürmek
- Rotten (adj) Çürümüş, çürük, bozuk
- Round (adj) Yuvarlak, daire seklinde, küresel
- Round off (phr.v) Tamamlamak, sonunu iyi bitirmek
- Route (n) Rota, yol, hat, güzergâh
- Row (n) Sıra, dizi ,tartışma
- Rubbish (adj) Saçma, aptalca, kalitesiz, çöp
- Ruin (v) Mahvetmek, bozmak
- Rule (v) Yönetmek, hükmetmek
- Rule out (phr.v) Kabul etmemek, çıkarmak, almamak
- Run down (phr.v) Kötülemek, küçük düşürmek
- Run in (phr.v) Uğramak
- Run off (phr.v) Kaçmak, firar etmek
- Run on (phr.v) Devam etmek, ilerlemek
- Run out (phr.v) Bitirmek, tüketmek
- Run out of (phr.v) Kalmamak , tükenmek
- Run through (phr.v) Ayrıntılar üzerinde durmak
- Run up (phr.v) Birden artmak, borcu artmak
- Run up against (phr.v) Karşılaşmak, yüz yüze gelmek; tecrübe etmek
- Rural (adj) Kırsal, köy yaşamına ait
- Rush (v) Acele etmek, koşturmak
- Rust (v) Paslanmak, pas lekesi olmak
- Rustle (v) Gıcırdamak, hışırdamak
- Ruthless (adj) Acımasız, merhametsiz, insafsız
Q Harfi İle Başlayan Kelimeler
- Quake (v) Sarsılmak, sallanmak
- Qualified (adj) Nitelikli, kısıtlı, vasıflı
- Quality (n) Nitelik, kalite, vasıf
- Quantity (n) Nicelik, miktar, sayı
- Quarantine (n) Karantina
- Quarrel (v) Kavga etmek, atışmak, çekişmek
- Quarter (n) Çeyrek, dörtte birlik bölüm
- Queen (n) Kraliçe, sultan, sevgili,
- Query (v) Sorgulamak, sorguya çekmek
- Quest (n) Arama, araştırma, soruşturma
- Questionnaire (n) Anket, soru kâğıdı, soruşturma
- Quick (adj) Çabuk, hızla, hızlı, şipşak
- Quiet (adj) Sessiz, gürültüsüz, sakin
- Quintessence (n) Öz, en özlü kısım, özünün özü
- Quite (adv) Oldukça, epey
- Quota (n) Kota, kontenjan, pay
- Quote (v) Alıntı yapmak, aktarmak
P Harfi İle Başlayan Kelimeler
- Pact (n) Pakt, anlaşma, sözleşme
- Pan out (phr.v) Sonuç vermek, başarmak
- Paradise (n) Cennet, Aden
- Paradox (n) Mantıkla çelişen ama doğru olan söz, paradox
- Paralyse (v) Felç etmek, aksatmak
- Paralyze (v) Felç etmek, durdurmak, aksatmak
- Parcel (n) Paket, koli, parsel
- Partially (adv) Kısmen
- Participant (n) Katılımcı, iştirakçi
- Participate (v) Katılmak, ortak olmak, pay almak
- Particle (n) Tanecik, molekül, parçacık
- Particular (adj) Belli, belirli, özel, özgü
- Particular (adj) Belli, belirli, özel, özgü
- Particularly (adv) Özellikle, bilhassa, ayrıntılı olarak
- Partition (n) Bölme, ayırma, taksim etme
- Partly (adv) Kısmen
- Pass away (phr.v) Vefat etmek, ölmek
- Pass on (phr.v) İletmek, transfer etmek, aktarmak
- Pass out (phr.v) Bayılmak
- Pass over (phr.v) Görmezden gelmek
- Passion (n) Hırs, ihtiras, tutku
- Passionate (adj) Tutkulu, ihtiraslı, hırslı
- Path (n) Yol, patika
- Patient (adj) Sabırlı, hoşgörülü, dayanıklı
- Pattern (n) Örnek, eşantiyon, şablon
- Pay for (phr.v) Bir şeyin parasını ödemek
- Peace (n) Barış, sulh, huzur, rahat
- Peak (n) Zirve, doruk, tepe
- Pearl (n) İnci, sedef
- Peasant (n) Köylü
- Peculiar (adj) Has, özgün, özel, acayip
- Pedestrian (n) Yaya
- Peel (v) Kabuğunu soymak, soymak
- Penalty (n) Ceza, para cezası, penaltı
- Penetrate (v) İçine girmek, sokulmak
- Perceive (v) Algılamak, hissetmek, sezmek
- Perception (n) Algılama, idrak, algı
- Perch (v) Tünemek, konmak, oturmak
- Perfect (adj) Mükemmel, kusursuz
- Periodical (n) Dergi, mecmua
- Perish (v) Ölmek, can vermek, çürümek
- Permanent (adj) Sürekli, kalıcı, daimi
- Permanently (adv) Daimi olarak, temelli olarak
- Permit (v) İzin vermek, olanak vermek
- Pernicious (adj) Zararlı, muzır, ölümcül
- Perpetrate (v) Suç işlemek
- Perpetual (adj) Sürekli, aralıksız, daimi
- Perplex (v) Kafa karıştırmak, şaşırtmak
- Persecute (v) Eziyet etmek, acı çektirmek
- Persist (v) Devam etmek, sürdürmek, ısrar etmek
- Persistent (adj) Devamlı, sürekli, kalıcı
- Pert (adj) Şımarık, arsız
- Pertain (v) Ait olmak, dair olmak, ilgili olmak
- Pervade (v) Yayılmak, yaygınlaşmak
- Pervasive (adj) Nüfuz eden, yaygın
- Pesticide (n) Böcek zehri, zararlı bitki zehri
- Phase (n) Safha, evre, faz, aşama
- Phenomenon (n) Olgu, fenomen, algılanabilen şey
- Phrase (n) Deyiş, ifade, tabir
- Pick (v) Toplamak, koparmak, yolmak
- Pick on (phr.v) Sataşmak, uğraşmak
- Pick out (phr.v) Seçmek
- Pick up (phr.v) Toplamak, koparmak, yolmak
- Pile (v) Yığmak, istif etmek
- Pilgrimage (n) Hac, hacılık, hac yolculuğu
- Pin down (phr.v) Mecbur etmek, zorunlu kılmak
- Pioneer (v) Çığır açmak, öncü olmak
- Pistol (n) Tabanca
- Pity (n) Merhamet, acıma, acınacak şey, üzücü
- Plaintiff (n) Davacı, şikâyetçi
- Plant (v) Dikmek, ekmek, koymak
- Plausible (adj) Akla yakın, makul, mantıklı
- Play back (phr.v) Banttan çalmak, kayıttan dinlemek
- Play down (phr.v) Önemsememek
- Play out (phr.v) Tükenmek, bitirmek
- Play up (phr.v) Vurgulamak, üzerinde durmak
- Pliable (adj) Bükülebilir, katlanır, esnek
- Plot (n) Komplo, entrika, fesat
- Pluck (v) Çekmek, sürüklemek
- Plunder (v) Yağmalamak, talan etmek
- Plunge (v) Daldırmak, batırmak, saplamak
- Poignant (adj) Acı, dokunaklı, keskin
- Point (v) Göstermek, işaret etmek
- Point out (phr.v) Göstermek, işaret etmek
- Pointless (adj) Anlamsız, manasız, saçma
- Poison (v) Zehirlemek, zehir katmak
- Poisonous (adj) Zehirli, fesat, kötü niyetli
- Polar (adj) Kutup, kutupsal
- Polish (v) Cilalamak, parlatmak, boyamak
- Politician (n) Politikacı, devlet adamı
- Poll (v) Oy vermek, kamuoyu yoklaması yapmak
- Pollutant (n) Çevre kirliliğine yol açan madde
- Pollute (v) Kirletmek, bozmak
- Populate (v) İnsan yerleştirmek (doldurmak)
- Population (n) Nüfus
- Populous (n) Yoğun nüfuslu, kalabalık
- Pore (n) Gözenek
- Port (n) Liman
- Portable (adj) Portatif, seyyar, taşınabilir
- Portion (n) Porsiyon, pay, hisse, parça
- Portray (v) Portresini yapmak, tasvir etmek
- Pose (v) Poz vermek, tavır takınmak
- Posit (v) Yerleştirmek, yerine koymak, öne sürmek
- Possess (v) Sahip olmak, elinde bulundurmak
- Possibility (n) Olasılık, ihtimal, olanak
- Possible (adj) Olası, mümkün
- Posterity (n) Gelecek kuşaklar, soy, nesil
- Postpone (v) Ertelemek, tecil etmek
- Postulate (v) Varsaymak, farz etmek
- Postwar (adv) Savaş sonrası, savaştan sonraki
- Potential (adj) Potansiyel, olası
- Potentially (adv) Olabilir, mümkün olarak, potansiyel olarak
- Pouch (n) Kese, torba, torbacık
- Poverty (n) Yoksulluk, fakirlik
- Poverty (n) Yoksulluk, fakirlik
- Practically (adv) Hemen hemen, neredeyse
- Practice (v) Uygulamak, pratik yapmak
- Practitioner (n) Pratisyen, doktor
- Prairie (n) Çayır, kır
- Praise (v) Övmek, methetmek, şükretmek
- Precarious (adj) Güvenilmez, belirsiz, tutarsız
- Precaution (n) Önlem, tedbir
- Precede (v) Önce gelmek, önce olmak
- Precipitous (adj) Dik, sarp, aceleci, çabuk
- Precise (adj) Tam, kesin, belirli, belli
- Preconceive (v) Peşin hüküm vermek, önyargılı olmak
- Predict (v) Önceden haber vermek, tahmin etmek
- Predict (v) Önceden haber vermek, tahmin etmek
- Predominant (adj) Üstün, baskın, ağır basan, hakim
- Preface (n) Önsöz
- Prefer (v) Tercih etmek, yeğlemek
- Preferable (adj) Daha iyi, tercih edilir
- Preference (n) Tercih, yeğ tutma
- Pregnant (adj) Gebe, hamile, yaratıcı
- Prehensile (adj) Kavrayabilen, tutma yeteneği olan
- Prehistoric (adj) Tarih öncesi, tarih öncesine ait
- Prehistoric (adj) Tarih öncesi, tarih öncesine ait
- Prejudice (n) Önyargı, peşin hüküm
- Preliminary (adj) Ön, ilk, başlangıç
- Premium (n) Prim, ödül, ikramiye, kâr payı
- Prepare (v) Hazırlamak, hazırlık yapmak
- Preposterous (adj) Akıl almaz, mantıksız, akılsız
- Prescribe (v) İlaç yazmak (doktor), reçete yazmak
- Presence (n) Varlık, varoluş, tavır
- Present (v) Sunmak, takdim etmek
- Preserve (v) Korumak, muhafaza etmek
- Preside (v) Başkanlık etmek, yönetmek
- President (n) Başkan, cumhurbaşkanı
- Press (v) Baskı yapmak, sıkıştırmak, bastırmak
- Pressure (n) Baskı, zorlama, sıkıntı
- Prestige (n) Prestij, saygınlık, itibar
- Prestigious (adj) Prestijli, saygın, tanınmış
- Presumably (adv) Herhalde, galiba, muhtemelen
- Presume (v) Varsaymak, farz etmek, tahmin etmek
- Pretend (v) Yalandan yapmak, numara yapmak
- Pretty (adv) Epeyce, bayağı, çok
- Prevail (v) Galip gelmek, yenmek, hüküm sürmek
- Prevent (v) Önlemek, engel olmak
- Previous (adj) Önceki, eski, evvelki
- Prey (n) Hayvanın avı
- Price (n) Fiyat, bedel, paha, eder
- Pride (n) Gurur, kibirlilik
- Primarily (adv) İlk olarak, öncelikle, başlıca
- Prime (adj) En önemli, başlıca, asal
- Primeval (adj) İlkel, ilk çağa ait
- Primeval (adj) İlkel, ilk çağa ait
- Primitive (adj) İlk, ilkel, ilk çağa ait
- Prince (n) Prens, şehzade, hükümdar
- Principal (adj) Baş, ana, asıl, esas
- Principle (n) Prensip, ana, esas
- Prior (adj) Önceki, eski, önce
- Priority (n) Kıdem, öncelik
- Privacy (n) Mahremiyet, kişiye özellik
- Private (adj) Özel, kişisel, şahsi
- Privately (adv) Özel olarak
- Privately (adv) Özel olarak
- Privilege (n) Ayrıcalık, imtiyaz, dokunulmazlık
- Prize (n) Ödül, mükâfat, ikramiye
- Probability (n) Olasılık, ihtimal
- Probable (adj) Olası, mümkün, muhtemel
- Probably (adv) Muhtemelen, olasılıkla, galiba
- Probe (v) Deşmek, soruşturmak, araştırmak
- Procedure (n) Prosedür, işlem, usul, muamele
- Proceed (v) İlerlemek, devam etmek
- Process (n) Yöntem, işlem, süreç
- Proclaim (v) İlan etmek, duyurmak, bildirmek
- Prodigious (adj) Müthiş, şaşılacak, olağanüstü
- Produce (v) Üretmek
- Production (n) Üretme, üretim, yapım
- Productive (adj) Üretken, yaratıcı, verimli
- Profession (n) İş, uzmanlık alanı, meslek
- Profile (n) Profil, yüzün yandan görünüsü, kesit
- Profit (n) Kâr, kazanç, getiri
- Profound (adj) Derin, çok derin, bilge
- Progress (v) İlerlemek, ileri gitmek
- Prohibit (v) Yasaklamak, menetmek, yasak etmek
- Prohibition (n) Yasaklama, yasak
- Project (n) Proje, tasarı, plan
- Proliferation (n) Çoğalma, üreme, tomurcuktan üreme
- Prolific (adj) Doğurgan, çabuk üreyen
- Prolong (v) Uzatmak, sürdürmek
- Prominent (adj) Belirgin, belli, göze çarpan
- Promote (v) Yükseltmek, terfi ettirmek
- Prompt (v) Harekete geçirmek, teşvik etmek
- Prone (adj) Eğimli, meyilli, yatkın
- Proof (n) Kanıt, delil, ispat
- Proper (adj) Tam, doğru dürüst, uygun
- Property (n) Eşya, emlâk, mal, mülk
- Proposal (n) Öneri, teklif, evlenme teklifi
- Propose (v) Önermek, teklif etmek
- Proprietor (n) Sahip, mal sahibi, mülk sahibi
- Prosecute (v) Dava açmak, yürütmek, takip etmek
- Prosecutor (n) Savcı
- Prospect (n) Beklenti, olasılık, umut
- Prosper (v) Başarılı olmak, başarmak
- Prosperity (n) Zenginlik, refah, bolluk
- Prosperous (adj) Başarılı, zengin, refah
- Protagonist (n) Kahraman (hikâye), elebaşı
- Protest (v) İtiraz etmek, protesto etmek
- Provide (v) Sağlamak, karşılamak, temin etmek
- Province (n) İl, vilâyet, uzmanlık alanı
- Provocative (adj) Kışkırtan, tahrik eden
- Provoke (v) Kışkırtmak, tahrik etmek, kızıştırmak
- Prowl (v) Sinsice dolaşmak, fırsat kollamak
- Proximity (n) Yakınlık, yakın olma
- Psyche (n) Ruh, akıl
- Psychology (n) Psikoloji, ruhbilim
- Publication (n) Yayınlama, yayın, neşriyat
- Publicity (n) Tanıtım, tanıtma, reklâm
- Publicly (adv) Alenen, herkesin içinde
- Publish (v) Yayınlamak, basmak
- Pull (v) Çekmek, asılmak, yolmak
- Pull down (phr.v) Sağlığını bozmak, yok etmek
- Pull off (phr.v) Başarmak, elde etmek
- Pull off (phr.v) Başarmak, elde etmek
- Pull out (phr.v) Çekip çıkarmak, dışarı çekmek
- Pull out of (phr.v) Çekip çıkarmak, dışarı çekmek
- Pull over (phr.v) Arabayı kenara çekmek
- Pull through (phr.v) Şifa bulmak, iyileşmek
- Pull up (phr.v) Kısa bir süre durmak
- Pulley (n) Makara, palanga, kasnak
- Pulse (n) Nabız, nabız atışı
- Pump (v) Pompalamak, şişirmek
- Puncture (v) Patlatmak, delmek
- Punish (v) Cezalandırmak, ceza vermek
- Pure (adj) Saf, arı, katıksız
- Purify (v) Arıtmak, temizlemek, saf hale getirmek
- Purity (n) Saflık, temizlik, namus
- Pursue (v) İzlemek, peşinde koşmak
- Push (v) İtmek, itelemek, kakmak, zorlamak
- Put across (phr.v) Taşımak, iletmek, götürmek
- Put away (phr.v) Kenara koymak, biriktirmek, kaldırmak
- Put down (phr.v) Rezil etmek, fırçalamak
- Put forward (phr.v) Öne sürmek, iddia etmek
- Put in (phr.v) Katmak, ilave etmek, eklemek
- Put in for (phr.v) Başvurmak
- Put off (phr.v) Ertelemek
- Put on (phr.v) Giymek, takmak
- Put out (phr.v) Söndürmek
- Put out of (phr.v) Dışında bırakmak, hariç bırakmak
- Put over (phr.v) Ertelemek, tecil etmek
- Put pressure on (phr.v) Baskı yapmak, sıkıştırmak
- Put through (phr.v) Telefonu bağlamak, bağlamak
- Put up (phr.v) Misafir etmek, ağırlamak
- Put up with (phr.v) Katlanmak, dayanmak, tahammül etmek
- Puzzle (v) Şaşırtmak, kafasını karıştırmak