İçeriğe atla
A Harfi İle Başlayan Kelimeler (337 kelime)
- abandon (verb) birşeyi, birini geri dönmemek koşuluyla bırakmak, terketmek; bir fikri, planı izlemeyi bırakmak ya da birşeyi bitirmeden vazgeçmek
- abide by (phrasal verb) kurallara uymak, itaat etmek
- ability (noun) fiziksel veya zihinsel yetenek, kabiliyet, güç
- abnormal (adjective) garip, anormal, farklı
- abnormally (adverb) anormal bir şekilde
- abolish (verb) kanun veya bir sisteme son vermek, yürürlükten kaldırmak
- abolition (noun) iptal
- abroad (adverb) yabancı, dış ülke
- absence (noun) yok olan, mevcut olmayan; yok olma, bir şeyin, birinin yokluğu, var olmayışı
- absent (adjective) yok, orada değil, mevcut değil
- abstract (adjective) soyut; gerçek nesne ve kişilerin imgelerinden çok renk ve şekilleri içeren soyut sanat
- abstract (noun) özet; soyut yapıt
- abundant (adjective) aşırı, çok fazla;
- abundantly (adverb) bolca
- abuse (noun) istismar etme, kötüye kullanma; kaba ve çirkin davranma; başkasına kaba va aşağılayıcı söz söyleme, küfretme
- abuse (verb) birine kaba ve vahşice davranmak; kötüye kullanmak, istismar etmek; aşağılayıcı ve kaba söz söylemek
- abuser (noun) kötü davranan kişi
- academic (adjective) eğitime ilişkin, akademik; teknik ve pratik becerilerden çok düşünce ve çalışmayı içeren konulara ilişkin; zeki ve eğitimde iyi, eğitime düşkün; soyut, kuramsal, pratiğe dayanmayan
- academic (noun) akademik personel, üniversite hocası
- academically (adverb) akademik açıdan
- accelerate (verb) hızını artırmak, gaza basmak; hızlandırmak, daha da hızlı hale getirmek
- acceleration (noun) hızlanma
- accent (noun) aksan; bazı harflerin üzerinde nasıl telaffuz edileceğini gösteren işaret, aksan; konuşurken vurgulanan kelime ya da bir bölümü
- accept (verb) almak, kabul etmek; genelde hoş olmayan bir şeyin doğru olduğunu kabul ve itiraf etmek; birini bir kuruluşa kabul etmek, katılımına izin vermek; bir durumu olduğu gibi kabullenmek
- acceptable (adjective) yeteri derecede iyi, kabul edilebilir; izin verilebilir veya tasdik edilebilir, kabullenilebilir
- acceptance (noun) kabul, onama
- access (noun) bir şeye ulaşım hakkı, fırsatı; bir yere girme ya da ulaşma biçimi
- access (verb) bilgisayarı kullanarak bilgiye ulaşmak
- accessible (adjective) kolay ulaşılabilir, elde edilebilir; kolay anlaşılabilir
- acclimatize (verb) yeni bir iklime, ortama alışmak, alıştırmak, uyum sağlamak
- accommodation (noun) ikametgah, yaşanan veya kalınan yer
- accompany (verb) birine eşlik etmek; aynı anda olmak ya da bulunmak; ana enstrümana ya da şarkı söyleyen kişiye enstrüman çalarak eşlik etmek
- according to (preposition) … e,a göre; hususi bir plan ya da sisteme göre
- account (noun) olup bitenlerin sözlü ya da yazılı açıklaması; banka hesabı; şirket ya da mağazalarla yapılan vadeli alışveriş sözleşmesi
- account for (phrasal verb) bir bütünün parçası olmak, bir bölümünü oluşturmak; açıklamak, izah etmek
- accumulate (verb) biriktirmek, artırmak, tasarruf etmek
- accumulation (noun) birikim
- accuracy (noun) doğruluk, güvenilirlik
- accurate (adjective) doğru, tam;
- accurately (adverb) doğru bir şekilde
- accusation (noun) suçlama
- accuse (verb) suçlamak
- achieve (verb) başarmak
- achievement (noun) başarı; üstün başarı
- acknowledge (verb) kabul etmek, doğruluğunu ikrâr etmek; alındı yazısı göndermek; birine gülümseyerek ve selamlayarak tanıdığını belirtmek
- acknowledgement (noun) kabul, onay, tasdik; alındı yazısı; kitabın ilk sayfasında yazar tarafından yazılan teşekkür yazısı
- acoustic (adjective) elektrik gerektirmeyen akustik müzik aleti; ses ve işitmeyle ilgili
- acquire (verb) elde etmek; bir şeyi öğrenmek,edinmek
- acquisition (noun) edinim; genellikle satın alarak elde etme
- acre (noun) hektar
- act (noun) eylem; kanun; tiyatro oyununda perde; oyun; gerçek duygu ve niyetleri gizleyen davranış, …mış gibi yapma
- act (verb) davranış göstermek, harekette bulunmak; bir problemi çözmede girişimde bulunmak; bir film ya da oyunda oynamak
- action (noun) hareket, eylem; aksiyon, hareket, heyecan uyandıran şeyler; savaş, mücadele; hareket veya tabii işlem
- activate (verb) harekete geçirmek
- activation (noun) hareketlendirme
- active (adjective) planlı bir eylemde aktif, görevli; aktif, yerinde duramayan; etken yapı; faal (yanardağ)
- actively (adverb) faal olarak, aktif bir şekilde
- activism (noun) politik durumları değiştirmek için ortalığı ayağa kaldırma
- activist (noun) sosyal ve siyasi değişikliğin olmasına çabalayan kişi
- activity (noun) faaliyet; eylem, faaliyet; faaliyet, değişik hareketler
- acute (adjective) şiddetli, çok fazla, akut; dar (açı); (anlayışı/algılaması) keskin, kuvvetli, güçlü
- adapt (verb) uyum sağlamak, uymak; bir şeyi yeni bir duruma veya kullanıma uydurmak, uymasını sağlamak; uyarlamak
- adaptability (noun) değişkenlik
- adaptable (adjective) uydurulabilir, değiştirilebilir
- adaptation (noun) uyarlama; yeni bir duruma uydurma / uyma
- add (verb) ilave etmek, katmak; seviyesini veya miktarını artırmak; sözle ilavede bulunmak; rakamları toplamak
- addict (noun) tiryakilik, müptela olma; tiryaki, bir şeye müptela olan
- addict (verb) bağımlısı olmak, alışmak
- addiction (noun) bağımlılık
- addictive (adjective) bağımlılığı artıran
- addition (noun) toplama; ilave
- addition (noun) toplama; ilave
- additional (adjective) ilaveten, ekstra
- additionally (adverb) ek olarak
- address (noun) adres; internet adresi; resmi konuşma, hitap
- address (verb) adres yazmak; bir sorunla ilgilenmek; biriyle konuşmak veya dinleyici kitlesine hitap etmek
- adequacy (noun) yeterlilik, yetenek
- adequate (adjective) yeter, kâfi; yeteri kadar iyi, fakat çok iyi değil
- adequately (adverb) yeterli şekilde
- adjacent (adjective) yanyana, bitişik, ilişik
- adjust (verb) ayarlamak; yeni bir duruma ayak uydurmak, uyum sağlamak
- adjustment (noun) ayarlama
- administer (verb) idare etmek, düzenlemek; birine tıbbi yardımda bulunmak
- administration (noun) bir şirket idaresi, yönetimi; idare, yönetim dönemi, iktidar dönemi
- administrative (adjective) idare ve yönetimle ilgili
- adolescence (noun) gençlik, buluğ çağı, ergenlik
- adolescent (noun) ergen, genç, buluğ çağına ermiş kişi
- adolescent (adjective) ergen
- adopt (verb) evlat edinmek; yeni bir şeyi kullanmaya başlamak veya kabul etmek
- adoption (noun) evlat edinme; kabullenme, benimseme
- adult (adjective) yetişkin, erişkin; yetişkinlere ilişkin, yetişkin için; yetişkin kitabı, film ve seks içeren
- adult (noun) yetişkin, erişkin kişi ya da hayvan
- adulthood (noun) erişkinlik, yetişkinlik
- advance (adjective) önceden olan
- advance (noun) yeni keşifler ve icatlar; avans, önceden ödenen para, ödeme; ordunun ileri hareketi
- advance (verb) geliştirmek, ilerletmek; muharebede yeni bir mevziye doğru ilerlemek
- advanced (adjective) gelişmiş, bir üst aşamaya çıkmış; ileri düzeyde, ileri
- advantage (noun) avantaj; üstünlük
- advantage (noun) avantaj; üstünlük
- advantaged (adjective) avantajlı, üstün, avantaj verilmiş
- advantageous (adjective) fayda, avantaj sağlayan
- advent (noun) yeni bir şeyin ortaya çıkması ya da başlaması; noelden önceki dini dönem, noel arefesi
- adverse (adjective) olumsuz koşullar, etkiler; olumsuz yorum, tepki, kanaat
- adversely (adverb) muhalif bir şekilde
- advertise (verb) ilan etmek, duyurmak, reklam yapmak; ilan vermek
- advertisement (noun) resim, film, şarkı ve benzeri ilanlar
- advertising (noun) reklam yapma, duyurma, ilan etme
- advice (noun) öğüt, tavsiye, öneri
- advise (verb) öğüt vermek; tavsiyede, öneride bulunmak
- adviser (noun) danışman
- advocacy (noun) savunma, destekleme
- advocacy (verb) savunmak, desteklemek
- advocate (noun) savunan, destekleyen, arka çıkan; avukat
- advocate (verb) savunmak, desteklemek
- aesthetic (adjective) estetik
- aesthetically (adverb) estetik, uyumlu bir şekilde
- aesthetics (noun) estetik ilmi
- affect (verb) etkilemek veya değişimine sebep olmak; duygusal olarak üzülmesine, hissetmesine sebep olmak, etkilemek
- aforementioned (adjective) bahsi geçen, sözü edilen, daha önce belirtilen
- aforementioned (noun) adı geçen kişi, evvelden bahsedilen kimse, bahsi geçen kişi
- age (noun) yaş; çağ; yaşlı, eski şey/kişi
- age (verb) yaşlanmak, eskimek
- age group (noun) yaş grubu
- aged (adjective) yaşlı, yaşlanmış; eski, eskimiş
- ageing (adjective) yaşlanan, eskiyen
- ageing (noun) yaşlanma, eskime
- agent (noun) acente, vekil, temsilci; ajan
- aggravate (verb) bir durumu, şartları daha da kötüye götürmek, ağırlaştırmak, kötüleştirmek; birini rahatsız etmek, kızdırmak, sinirlendirmek
- aggregate (noun) toplam, topluluk; agrega (inşaatta)
- aggregate (verb) toplamak, birleştirmek
- agree (verb) aynı fikirde olmak; birinin istediği şeyi yapacağını söylemek, kabul etmek, tamam demek; biriyle bir şeye karar vermek, ortak karar almak; aynı olduğunu görmek, uyuşmak, birbirine uymak
- agree (verb) aynı fikirde olmak; birinin istediği şeyi yapacağını söylemek, kabul etmek, tamam demek; biriyle bir şeye karar vermek, ortak karar almak; aynı olduğunu görmek, uyuşmak, birbirine uymak
- agreement (noun) antlaşma; uyuşma
- agricultural (adjective) tarımsal
- agriculture (noun) tarım, ziraat
- aid (noun) insani yardım, para, yiyecek ve malzeme yardımı; yardım malzemesi
- aid (verb) birine yardım etmek
- aim (noun) amaç, hedef;
- aim (verb) hedeflemek, amaçlamak; silahla nişan almak, silahı bir hedefe doğrultmak
- air (noun) hava; hava, boşluk; hava yolu; bir şeyin görüntüsü, havası
- air (verb) radyo veya televizyon yayını yapmak; bir yeri havalandırmak; giysileri havalandırmak
- albeit (conjunction) … e, a rağmen, olsa da, gerçi
- algebra (noun) cebir
- alike (adjective) benzer, tıpkısı
- alike (adverb) benzer şekilde; ve benzeri/benzerleri
- allege (verb) iddia etmek, öne sürmek, kanıtsız suçlamak
- alleged (adjective) iddia edilen, isnat edilen, ispatlanmadan suçlu olduğuna inanılan
- allegedly (adverb) söylenene göre
- allergic (adjective) alerjik, alerjisi olan; alerjinin sebep olduğu
- allergy (noun) alerji
- allocate (verb) ayırmak, pay ayırmak, vermek, tahsis etmek
- allocation (noun) tahsisat; tahsis etme, ayırma
- allow (verb) müsaade etmek, izin vermek; bir şeyin oluşunu engelleyememek; birisi için bir şeyi yapmasını temin etmek, mümkün kılmak; bir miktar para ve zamanı bir şey için kullanmayı planlamak, ayırmak
- ally (noun) müttefik, destekleyen, arka çıkan, ortak; savaş müttefiki ülke, müttefik, dost, ortak amaçları olan ülkeler
- ally (verb) birine/bir şeye yardım etmek için katılmak, müttefik olmak, ortak olmak
- alphabet (noun) alfabe
- alphabetical (adjective) alfabetik sıraya göre, dizilişe göre;
- alphabetically (adverb) alfabetik bir şekilde
- alter (verb) değiştirmek, değişmesini sağlamak, değişmek
- alteration (noun) değişme, değişim, düzeltme, onarım
- alternate (adjective) sırayla, peşpeşe olan, birbirini takip eden; değişik, başka, ilave, alternatif olan
- alternate (verb) birbiri peşi sıra olmak, sırayla meydana gelmek, önce biri sonra diğeri olmak
- alternative (adjective) değişik, başka, ilave, alternatif olan; alışılan ve geleneksel olandan farklı, değişik
- alternative (noun) alternatif, iki şey arasında seçim
- alternatively (adverb) alternatif olarak, bir başka olasılık olarak
- although (conjunction) …e,a rağmen, … e karşın, ise de, olmakla beraber; fakat, ancak
- ambiguity (noun) anlam kargaşası, çok anlamlılık, karmaşa, anlaşılmazlık
- ambiguous (adjective) çok anlamlı, zor anlaşılan, karmaşık
- ambiguously (adverb) belirsiz bir şekilde
- amend (verb) hafif düzeltmek, değiştirmek
- amendment (noun) düzeltme, değiştirme, küçük değişikliklerle yeniden düzenleme
- amount (noun) miktar, yekun, tutar
- amphibian (noun) suda ve karada yaşayabilen, amfibi
- amphibious (adjective) hem karada hem de suda yaşayabilen; hem karada hem de suda gidebilen (araç)
- anaesthetic (noun) anestezi, ilaçla uyuşturma
- anaesthetist (noun) anestezist, anestezi uzmanı doktor
- anaesthetize (verb) anestezi uygulamak, uyuşturmak
- analog (adjective) analog, bilgiyi depolamak veya ölçmek için sürekli değişen akım ve boşlukları kullanan sinyallerin kullanımı
- analog (noun) benzerşey
- analogous (adjective) bazı hususlarda benzeşen, benzeyen
- analogue (adjective) analog, bilgiyi depolamak veya ölçmek için sürekli değişen akım ve boşlukları kullanan sinyallerin kullanımı
- analogue (noun) benzerşey
- analyse (verb) analiz etmek, detaylı bir şekilde incelemek
- analysis (noun) analiz, irdeleme, inceleme
- analyst (noun) analiz yapan, inceleyen, irdeleyen
- anatomical (adjective) anatomik
- anatomically (adverb) anatomik olarak
- anatomy (noun) anatomi, insan vücudunun bilimsel olarak çalışması; insan ve diğer canlıların bedeni, vücudu
- ancestor (noun) ced, ata
- ancestry (noun) soy, ced, ata, çok eski atalar
- ancient (adjective) eskiden olan, çok önceleri olan, eskiden beri; eski, antika
- angle (noun) açı; düşünce/bakış tarzı, biçimi; bakış açısı
- announce (verb) duyurmak, ilan etmek, anons etmek
- announcement (noun) duyuru, ilan, anons; duyurulan, ilan edilen
- annual (adjective) yıllık, yılda bir olan; yılda bir kez
- annual (noun) yıllık bitki, ömrü bir yıl olan bitki; yıllık, yılda bir çıkarılan kitap, ajanda
- annually (adverb) yıllık, yılda bir kez, yılda bir yapılan
- anonymity (noun) isim vermeden, ismini saklayarak, gizlice
- anonymous (adjective) isimsiz, anonim
- answer (noun) cevap, yanıt; kapıya, telefona bakma; cevap; yanıt, sorunun cevabı
- answer (verb) cevap vermek, yanıtlamak; kapıya bakmak; telefona cevap vermek, cevaplamak; sınavda cevap vermek, yanıtlamak, soruları cevaplamak
- anthropology (noun) insanbilim, antropolji
- antibiotic (noun) antibiyotik
- anticipate (verb) merakla beklemek, ummak
- anticlockwise (adjective) saat yönünün tersi
- anticlockwise (adverb) saatin tersi yönünde
- antiseptic (adjective) antiseptik
- antiseptic (noun) enfeksiyon önleyici madde, antiseptik
- apart from (preposition) … den başka, ayrıca, …den gayri; yanısıra, ilaveten, ayrıca buna ilave olarak
- apparatus (adjective) aletler
- apparent (adjective) aşikâr, açık, görünen; belli, ortada, var olan
- apparently (adverb) görünen o ki, aşikâr olarak; görünüşe göre, anlaşılan
- appeal (noun) ricada bulunma, isteme, yardım talep etme; çekicilik, hoşluk, sevimlilik; yüksek mahkemeye başvuru, temyiz başvurusu
- appeal (verb) talep etmek, rice etmek, istemek; çekmek, cezbetmek; başvuruda bulunmak, resmen talep etmek, ricada bulunmak
- appear (verb) gibi gözükmek; görünmek, gözükmek, gözükmeye başlamak; ortaya çıkmak, var olmaya başlamak
- appendix (noun) midenin alt kısmında küçük tüp şeklinde çıkınıtı, bölüm, kör bağırsak; kitap, makale vb. sonuna konulan ilave bilgi, ek
- appetite (noun) iştah
- application (noun) başvuru, müracaat; uyarlama; belirli bir amaç için tasarlanmış bilgisayar programı
- application (noun) başvuru, müracaat; uyarlama; belirli bir amaç için tasarlanmış bilgisayar programı
- apply (verb) başvurmak, müracaatta bulunmak; belli bir durum ya da kişiyle ilişkilendirmek, etkilemek; uygulamak, bir şeyi belli bir durum için kullanmak; sürmek, yaymak, bir yüzeye sürmek, uygulamak
- apply (verb) başvurmak, müracaatta bulunmak; belli bir durum ya da kişiyle ilişkilendirmek, etkilemek; uygulamak, bir şeyi belli bir durum için kullanmak; sürmek, yaymak, bir yüzeye sürmek, uygulamak
- appointment (noun) randevu; atama, görevlendirme
- appreciable (adjective) gereğinden büyük, kayda değer, fark edilebilen
- appreciably (adverb) gözle görülür derecede; fark edilir bir biçimde
- appreciate (verb) takdir etmek; çok takdir etmek, müteşekkir olmak; farkında olmak, anlamak, farkına varmak; değeri artmak, değerlenmek
- appreciation (noun) takdir, değerli bulma; beğenme, takdir etme; anlama, zor olan bir şeyi kavrama, halletme; değerlenme, değeri artma
- approach (noun) yaklaşım; yaklaşma, bir konuda belli bir yaklaşım ortaya koyma; yaklaşma, yakına gelme, zaman olarak yaklaşma; bir yere götüren yol, yaklaşım, rota
- approach (verb) yakına gelmek, yaklaşmak; bir şeyle ilgilenmek, alakadar olmak; konuyu açmak, konuyu oraya getirmek
- appropriate (adjective) uygun, yerinde
- appropriate (verb) izinsiz almak, çalmak; tahsis etmek; ödenek ayırmak
- appropriately (adverb) düzgünce
- approval (noun) onay, tasdik; onama, tasdik, kabul yazısı, izin
- approve (verb) onaylamak, izin vermek, tasdik etmek; kabul etmek, tasdik etmek
- approximate (adjective) yaklaşık, hemen hemen
- approximate (verb) bir şeye hemen hemen tam olarak benzemek, yaklaşmak
- approximately (adverb) tahminen, yaklaşık olarak
- arbitrarily (adverb) keyfiyen
- arbitrary (adjective) keyfi, isteğe göre düzenlenen, rastgele
- archaeological (adjective) arkeolojik, eskiye ait
- archaeologist (noun) arkeolog
- archaeology (noun) arkeoloji
- architect (noun) mimar
- architectural (adjective) mimari
- architecture (noun) mimarlık; mimarlık becerisi
- archive (noun) arşiv; bilgisayarda çok sık kullanılmayan bilgi ve belgelerin saklandığı yer, arşiv
- archive (verb) arşivlemek, saklamak, depolamak
- archivist (noun) arşivci, arşiv görevlisi
- area (noun) saha, bölge; alan, bina ya da toprak parçası; bölüm, alan, konu veya faaliyetin bir parçası; yüzölçüm, ebat, boyut
- argue (verb) tartışmak, münakaşa etmek; bir fikri tartışmak, nedenler öne sürmek
- argument (noun) münakaşa; tartışma, argüman
- arid (adjective) kurak, çorak, çatlamış, kupkuru
- arise (verb) ortaya çıkmak, doğmak, zuhur etmek; kalkmak, yataktan kalkmak
- arithmetic (noun) aritmetik
- armed forces (noun) silahlı kuvvetler
- army (noun) ordu; aynı işi yapmak üzere bir araya gelen kalabalık insan topluluğu
- arrange (verb) düzenlemek, planlamak, hazırlık yapmak; düzenlemek, yerlerine koymak, tanzim etmek
- arrangement (noun) planlama, düzenleme; düzenleme, ayarlama, anlaşma; belli bir düzende duran bir grup nesne, tanzim
- arrest (noun) tutuklama
- arrest (verb) tutuklamak
- art (noun) sanat; sanat, belli bir konuda yetenek
- art (noun) sanat; sanat, belli bir konuda yetenek
- artefact (noun) tarihi ve çok eski bir sanat eseri, nesne
- arterial (adjective) atardamarla ilgili, atardamara ilişkin
- artery (noun) atardamar; trafikte ana arter
- article (noun) makale; madde; dilbilgisinde ‘the’, ‘a’, veya ‘an’ gibi başına geldiği sözcüğü tarif eden tanım harfleri
- artificial (adjective) yapay, insan yapımı; samimi olmayan, yapay, suni
- artificially (adverb) suni bir şekilde
- artist (noun) sanatçı, sanatkar, ressam
- aspect (noun) özellik, bir problem, konu, durumun bir bölümü, bir yönü; bir fiilin zamana ilişkin anlamının nasıl dikkate alındığını gösteren şekli
- assemble (verb) toplanmak, bir araya gelmek, grup oluşturmak; birleştirmek, toplamak, parçaları bir araya getirmek
- assembly (noun) tüm öğrenci ve öğretmenlerin katıldığı genel toplantı; meclis, toplantı, genel kurul; birleştirme, toplama, bir araya getirme
- assert (verb) iddia etmek, açıklamak, belirtmek
- assertion (noun) belli etme, belirtme, gösterme, bildirme, açıklama
- assess (verb) değerlendirmek, değerini belirlemek
- assessment (noun) değerlendirme
- asset (noun) başarıya katkısı olan nitelik, beceri ve kişi; varlık, mal varlığı, servet, mal
- assign (verb) görevlendirmek, görev vermek
- assignment (noun) görev, ödev
- assist (verb) yardım etmek
- assistance (noun) yardım
- assistant (noun) yardımcı, asistan
- associated (adjective) ilişkili, bağlantılı
- association (noun) kuruluş, teşkilat, kurum, aynı amacı taşıyan insanların oluşturduğu birliktelik, dernek; ilişki, ortaklık, birliktelik
- assume (verb) farzetmek, varsaymak, üstlenmek
- assumption (noun) zan, sanı, varsayım
- assurance (noun) vaat, söz, güvence, sigorta, garanti, teminat; güven, kendine güven, özgüven
- assure (verb) birini emin kılmak, inandırmak, garanti vermek; garanti etmek, güvence vermek
- asterisk (noun) bir şeyi belirtmek için kullanılan sembol, işaret, yıldız, asteriks
- astronomer (noun) gök cisimlerini bilimsel olarak çalışan bilim adamı
- astronomical (adjective) çok fazla, görülmemiş miktarda, değerde; gökbilime ilişkin, gökbilimsel
- astronomy (noun) gökbilimi, yıldızların ve gezegenlerin bilimsel çalışması, astronomi
- atmosphere (noun) bir yerin havası, genel durumu; atmosfer, dünyayı çevreleyen gazlardan oluşan tabaka; kapalı bir alanın havası
- atmospheric (adjective) hava veya atmosferle ilgili; gizem ve romans yaratan, farklı bir his uyandıran
- atom (noun) atom
- atomic (adjective) atoma ilişkin; atom enerjisi kullanan
- attach (verb) tutturmak, bağlamak, iliştirmek; bir şeye ilave olarak dahil etmek, eklemek; e-posta iletisine ekleme yapmak
- attachment (noun) bağlılık, birine, birşeye güçlü bağlılık hissi, düşkünlük, tutkunluk; bir ileti eki; ek, ilave
- attain (verb) öğrenmek, elde etmek, kazanmak;
- attainment (noun) başarı, kazanım, hüner, beceri, marifet
- attempt (noun) teşebbüs, girişim, deneme
- attempt (verb) teşebbüs etmek, saldırmak, girişmek
- attend (verb) katılmak, yer almak, devam etmek
- attendance (noun) katılım, devam, mevcudiyet; yoklama, katılım, devam
- attention (noun) dikkat; özen, itina, dikkat
- attitude (noun) tavır, eda, davranış
- attorney (noun) avukat
- attract (verb) çekmek, cezbetmek; çekmek, harekete geçirmek
- attraction (noun) çekim, cezbetme; cazibe, cinsel cazibe
- attribute (noun) özellik, nitelik, hususiyet, karakteristik
- attribute (verb) atfetmek, yormak, bağlamak, maletmek
- audience (noun) dinleyici; bir filmin ya da kitabın müdavimi, sürekli izleyen ve dinleyicisi; resmi bir toplantıya davet, kabul, huzura davet, kabul etme
- audio (adjective) ses kaydı ve çalınmasıyla ilgili
- audit (verb) kontrol etmek
- audit (noun) hesap ya da bilanço kontrolü yapan kişi
- auditor (noun) denetçi
- aural (adjective) işitmeyle ilgili
- authentic (adjective) hakiki, orijinal, gerçek
- authenticity (noun) gerçek, orijinal
- author (noun) yazar
- authority (noun) yetki, otorite; yasal, resmi yetkisi olan grup veya devlet dairesi; bilirkişi, uzman, otorite
- automate (verb) makinalar yardımıyla bir şeyi kontrol etmek, makineleştirmek
- automatic (adjective) kendi kendine çalışan, otomatik; olması kesin, kaçınılmaz olan; kendiliğinden, kendi kendine, doğal bir tepki olarak oluşan
- automatic (noun) otomatik vitesli araba
- automatically (adverb) otomatik bir şekilde
- automation (noun) otomasyon
- autonomous (adjective) kendi kendini yönetebilen, otonom, özerk
- autonomy (noun) özerklik, otonomi
- availability (noun) bulunabilirlilik
- available (adjective) mevcut, hazır; uygun, hazır, meşgul değil, görüşmeye hazır
- average (adjective) sıradan, diğerleriyle aynı olan, vasat; ortalama miktar, ölçüde olan; vasat, sıradan
- average (noun) ortalama; vasat, sıradan olan
- average (verb) belli bir ortalamayı tutturmak, ulaşmak
- avoid (verb) kaçınmak, sakınmak, uzak durmak, (argo) atlatmak, birini ekmek; önlemek, engel olmak, karşı durmak
- aware (adjective) farkında, haberdar
- awareness (noun) farkındalık, bilinçlenme, bilinç
- axis (noun) eksen; bir grafiğin altında veya yanında ölçümleri gösteren çizgi, hat
- axis (noun) eksen; bir grafiğin altında veya yanında ölçümleri gösteren çizgi, hat