İçeriğe atla
B Harfi İle Başlayan Kelimeler (89 Kelime)
- bachelor’s degree (noun) lisans derecesi, üniversite diploması, üniversite mezunu, lisans mezuniyeti, lisans diploması
- background (noun) geri taraf, arka plan; bir kişinin geçmişi, ailesi, eğitimi, yaşam tecrübesi; bir tablonun, resmin geri planı, zemini; bir hadisenin, olayın geçmişi, oluş biçimi
- bacteria (noun) bakteri
- bacterial (adjective) bakterinin neden olduğu, bakteriden olan
- ban (noun) resmi yasaklama, men
- ban (verb) resmen yasaklamak, men etmek
- bankrupt (adjective) müflis, batkın, iflas etmiş
- bankrupt (verb) iflas etmek
- bankruptcy (noun) iflas
- bar chart (noun) çubuk grafik, sütun grafik
- barrier (noun) çit, mania, bariyer; engel, set, korkuluk
- base (noun) temel, taban, kaide; esas, temel, asıl; çalışma ve yaşama alanı, yeri; üs, askeri üs; ana karargâh, ana merkez; karışımın ana hammadesi; beyzbolda bir oyuncunun mutlaka ulaşması gereken noktalardan biri
- base (verb) dayandırmak, temellendirmek
- basic (adjective) temel, esas olan; eses olan şeyi içeren, sağlayan; temel, ana, esas, basit, hiç bir özelliği olmayan
- basics (noun) en önemli gerçekler, beceriler veya gereksinimler, temel ihtiyaçlar
- basis (noun) dayanak, bir şeyin dayandığı nokta; bir gerçek veya fikrin çıkış noktası, durumu
- bear out (phrasal verb) birşeyin doğru, birinin haklı olduğunu ispat etmek
- behave (verb) davranmak, davranış göstermek, belli bir şekilde yapmak ya da söylemek; uslu durmak, yaramazlık yapmamak
- behaviour (noun) davranış, tavır
- belief (noun) inanç, iman; kanı, inanç; güven, itimat
- believe (verb) güvenmek, itimat etmek; sanmak, varsaymak, farzetmek; inanmak, itikat etmek, iman etmek
- belong (verb) bir yere, bir şeye ait olmak
- beneficial (adjective) faydalı, yararlı, hayırlı
- benefit (noun) kâr, fayda, yarar, çıkar, kazanç; düşkünlere yapılan devlet yardımı
- benefit (verb) faydalı olmak, yararlı olmak; yardım etmek, yararına çalışmak
- bias (noun) önyargı
- biased (adjective) önyargılı
- bibliography (noun) kaynakça, bibliyografya
- billion (noun) milyar
- biochemical (adjective) biyokimyasal
- biochemist (noun) biyokimyacı
- biochemistry (noun) biyokimya
- biodiversity (noun) biyolojik çeşitlilik, biyo-çesitlilik
- biography (noun) yaşam öyküsü, biyografi
- biographical (adjective) yaşam öyküsüne dair, ilişkin
- biological (adjective) biyolojik, biyolojiyle ilgili; yaşayan canlılardan elde edilen zehirleri veya onların kendisini kullanan, biyolojik
- biologically (adverb) biyolojik olarak
- biologist (noun) biyolog
- biology (noun) yaşayan canlılar bilimi, biyoloji
- biotechnologist (noun) biyoteknolog
- biotechnology (noun) biyoteknoloji
- blood pressure (noun) kan basıncı
- blue-collar (adjective) işçi sınıfından olan, işçi sınıfına mensup
- body (noun) beden, vücut; ceset; gövde; beraber çalışan bir grup insan, kurul; esas bölüm, gövde; ana bölüm, bilginin en büyük bölümü; gövde, kaborta
- boil (verb) kaynamak; kaynatmak; haşlamak
- boil (noun) kaynama, haşlama; çıban
- bond (noun) bağ, ilişki, münasebet, muhabbet, hoşlanma; bono, senet, mukavele, sözleşme
- bond (verb) yapışmak, birbirine bağlanmak, bağlamak; biriyle güçlü bir ilişki geliştirmek, oluşturmak
- bone (noun) kemik, kılçık
- bone (verb) kılçıklarını ayıklamak, kemiklerini ayırmak, temizlemek
- boom (noun) artış, patlama, satışlarda patlama, kâr artışı; parlama, infilak, gürleme, uğultu, gümbürtü
- boom (verb) birden meşhur olan, başarılı hale gelen, artan, çoğalan; ani ses çıkarmak, yüksek ses çıkarmak, yüksek sesle konuşmak
- border (noun) sınır, serhat, hudut; hat, çizgi, şerit
- border (verb) kenarına hat çekmek, çizgi çekmek, kenar çizmek; sınır çizmek, sınırları belirlemek
- bracket (noun) yaşları, vergileri vs. İki sınır arasında olan bir grup insan; metal, ahşap raf askısı, dayanak, destek, dirsek
- bracket (verb) parantez içine almak; bir tutmak, eş tutmak, benzer görmek
- bracket (noun) yaşları, vergileri vs. İki sınır arasında olan bir grup insan; metal, ahşap raf askısı, dayanak, destek, dirsek
- brain (noun) beyin; son derece zeki insan
- brand (noun) belli bir şirketin ürettiği ürün; marka
- brand (verb) bir şeyi, birini lekelemek, damgalamak; dağlamak, büyük baş hayvanların kime ait olduğunu göstermek için dağlamak, damgalamak
- breakthrough (noun) büyük hamle, önemli buluş, ilerleme, gelişme
- breath (noun) nefes, soluk; solunum, nefes
- breathe (verb) nefes alıp vermek
- breed (noun) köpek, koyun, domuz vb. ırk, cins, soy; insan soyu, eşya cinsi, türü
- breed (verb) yavrulamak
- brief (adjective) kısa, öz olarak; bir kaç sözle ifade edilen
- brief (noun) kısa, özet, öz bilgi
- brief (verb) kısa bilgi vermek, özetlemek
- briefly (adverb) kısaca
- broad (adjective) geniş; yaygın, kaba telaffuz
- broadcast (noun) radyo, tv yayını
- broadcast (verb) yayın yapmak
- broaden (verb) artırmak, artmak; genişlemek, genişletmek
- broadly (adverb) genel anlamda
- budget (adjective) çok ucuz, bütçeye uygun, kelepir
- budget (noun) bütçe; bir şey için ayrılan para
- budget (verb) bütçelemek, harcamaları planlamak
- build (verb) inşa etmek, yapmak; kurmak, yapmak, uzun uğraşı sonucu yaratmak
- build (noun) vücut yapısı, ölçüsü
- bulk (adjective) toptan
- bulk (noun) büyüklük, iri cüsse
- bulk (verb) büyütmek, değerini şişirmek
- burden (noun) ağır, yük, sorumluluk, zahmet, zor iş;
- burden (verb) zahmet vermek, ağır yük yüklemek, sıkıntı vermek
- bureaucracy (noun) bürokrasi, kırtasiye, gereksiz yazışma ve işlemler; devlet veya sistemin kendisi
- bureaucratic (adjective) bürokratik
- burn (verb) yakmak, yanmak; yangın çıkarmak, yanmak; yemek vb. yakmak, ateşte yakarak yok etmek, dibini tutturmak, dibi tutmak; benzin yakmak; CD’ye bir şeyler kaydetmek; yanmak, kızarmak, acı ile yanmak
- burn (noun) yanık, yangın yeri
- business (noun) ticaret, iş; işyeri, firma, ticarethane; ticaret, gelir getiren iş