Kategoriler
B1 Preliminary Kelime Listesi

İngilizce A Harfi İle Başlayan B1 Preliminary Kelime Listesi

B1 Prelımınary Kelime Listesi
A Harfi İle Başlayan Kelimeler
  • a (determiner) belirsiz tanım artıkeli; bir; her veya herbiri; bir şeyin veya birinin ne tür bir kişi ya da şey olduğunu belirtir; eylemin tek bir örnek olduğunu belirtmek için eylem bildiren isimlerden önce kullanılır; çoğunlukla birlikte kullanılan iki isim olduğunda ilk isimden önce kullanılır; bir şeyin ne kadar kaldığını bildiren bazı ifadelerden önce kullanılır; bilinmeyen birine işaret etmek için o isimden önce kullanılır
  • ability (noun) fiziksel veya zihinsel yetenek, kabiliyet, güç
  • able (adjective) becerikli, zeki ve bir şeyi yapmada iyi
  • about (preposition) hakkında, ile ilgili; bir yerde ya da orada rastgele bulunma, oralarda olma
  • about (adverb) yaklaşık olarak; bir yerde ya da orada rastgele bulunma, oralarda olma; oracıkta, hemen yanıbaşında, neredeyse
  • above (preposition) yukasına, yukarısına, yukarısında, üstüne, üstünde, -den yukarıda, yukarıda, üstün; daha çok
  • above (adverb) başında, tepesinde, üst tarafında
  • above (adjective) yukarıda olan, yukarıda zikredilmiş, daha önce gösterilmiş olan, semada olan, gökteki
  • abroad (adverb) yabancı, dış ülke
  • absent (adjective) yok, orada değil, mevcut değil
  • absolutely (adverb) tamamiyle
  • accent (noun) aksan; bazı harflerin üzerinde nasıl telaffuz edileceğini gösteren işaret, aksan; konuşurken vurgulanan kelime ya da bir bölümü
  • accept (verb) almak, kabul etmek; genelde hoş olmayan bir şeyin doğru olduğunu kabul ve itiraf etmek; birini bir kuruluşa kabul etmek, katılımına izin vermek; bir durumu olduğu gibi kabullenmek
  • acceptable (adjective) yeteri derecede iyi, kabul edilebilir; izin verilebilir veya tasdik edilebilir, kabullenilebilir
  • access (noun) bir şeye ulaşım hakkı, fırsatı; bir yere girme ya da ulaşma biçimi
  • accident (noun) kaza
  • accommodation (noun) ikametgah, yaşanan veya kalınan yer
  • accompany (verb) birine eşlik etmek; aynı anda olmak ya da bulunmak; ana enstrümana ya da şarkı söyleyen kişiye enstrüman çalarak eşlik etmek
  • according to (prepositional phrase) … e,a göre; hususi bir plan ya da sisteme göre
  • account (noun) olup bitenlerin sözlü ya da yazılı açıklaması; banka hesabı; şirket ya da mağazalarla yapılan vadeli alışveriş sözleşmesi
  • accountant (noun) muhasebeci
  • accurate (adjective) doğru, tam
  • ache (noun) ağrı
  • achieve (verb) başarmak
  • achievement (noun) başarı; üstün başarı
  • across (preposition) karşıdan karşıya, karşı tarafa, bir uçtan öbür uca, … çapında (yer), …nın her yerinde
  • across (adverb) karşıdan karşıya, karşı tarafa
  • act (noun) eylem; kanun; tiyatro oyununda perde; oyun; gerçek duygu ve niyetleri gizleyen davranış, …mış gibi yapma
  • act (verb) davranış göstermek, harekette bulunmak; bir problemi çözmede girişimde bulunmak; bir film ya da oyunda oynamak
  • action (noun) hareket, eylem; aksiyon, hareket, heyecan uyandıran şeyler; savaş, mücadele; hareket veya tabii işlem
  • active (adjective) planlı bir eylemde aktif, görevli; aktif, yerinde duramayan; etken yapı; faal (yanardağ)
  • activity (noun) faaliyet; eylem, faaliyet; faaliyet, değişik hareketler
  • actor (noun) aktör, erkek oyuncu
  • actress (noun) aktris, bayan oyuncu
  • actually (adverb) gerçekten; doğrusu; doğrusunu söylemek gerekirse
  • ad (advertisement) (noun) ilan
  • add (verb) ilave etmek, katmak; seviyesini veya miktarını artırmak; sözle ilavede bulunmak; rakamları toplamak
  • addition (noun) toplama; ilave
  • address (noun) adres; internet adresi; resmi konuşma, hitap
  • admire (verb) hayran olmak, gıbta etmek, saygı duymak; hayranlığını belli ederek bakmak, gözünü alamamak
  • admission (noun) giriş ücreti; itiraf, suçu kabul etme; kayıt ve kabul etme
  • admit (verb) itiraf etmek; kabul etmek, hastayı kabul etmek
  • adult (adjective) yetişkin, erişkin; yetişkinlere ilişkin, yetişkin için; yetişkin kitabı, film ve seks içeren
  • adult (noun) yetişkin, erişkin kişi ya da hayvan
  • advance (noun) yeni keşifler ve icatlar; avans, önceden ödenen para, ödeme; ordunun ileri hareketi
  • advanced (adjective) gelişmiş, bir üst aşamaya çıkmış; ileri düzeyde, ileri
  • advantage (noun) avantaj; üstünlük
  • adventure (noun) macera
  • advert (noun) ilan
  • advertise (verb) ilan etmek, duyurmak, reklam yapmak; ilan vermek
  • advertisement (noun) resim, film, şarkı ve benzeri ilanlar
  • advice (noun) öğüt, tavsiye, öneri
  • advise (verb) öğüt vermek; tavsiyede, öneride bulunmak
  • aeroplane (noun) uçak
  • affect (verb) etkilemek veya değişimine sebep olmak; duygusal olarak üzülmesine, hissetmesine sebep olmak, etkilemek
  • afford (verb) altından kalkabilmek, üstesinden gelebilmek, alabilmek; halledebilmek, yapabilmek, sorunsuzca çözebilmek
  • afraid (adjective) korkmuş, ürkmüş; korku uyandıran, endişe veren
  • after (preposition) sonra; peşpeşe; geçe; … den dolayı; … rağmen; peşinden; birinin adını verme;
  • after (adverb) ardından, peşinden
  • after (conjunction) sonrasında
  • afternoon (noun) öğleden sonra
  • afterwards (adverb) sonraları, daha sonrasında
  • again (adverb) tekrar, yine, yeniden; önceden olduğu gibi, öncesindeki gibi
  • against (preposition) karşı olma; karşı yarışma; dayanan, yaslanan; bir şeye karşı koruyan, sakınan; karşı taraftan, karşısında
  • age (noun) yaş; çağ; yaşlı, eski şey/kişi
  • aged (adjective) yaşlı, yaşlanmış; eski, eskimiş
  • agency (noun) ajans, hizmet sağlayan bir iş, büro; uluslararası kurum veya devlet dairesi
  • ages (noun) asırlardır
  • ago (adverb) önce, evvel
  • agree (verb) aynı fikirde olmak; birinin istediği şeyi yapacağını söylemek, kabul etmek, tamam demek; biriyle bir şeye karar vermek, ortak karar almak; aynı olduğunu görmek, uyuşmak, birbirine uymak
  • ahead (adverb) önde, ileride, gelecekte, ileride
  • aim (noun) amaç, hedef;
  • aim (verb) hedeflemek, amaçlamak; silahla nişan almak, silahı bir hedefe doğrultmak
  • air (noun) hava; hava, boşluk; hava yolu; bir şeyin görüntüsü, havası
  • air conditioning (noun) soğutma sistemi
  • air force (noun) hava kuvvetleri
  • airline (noun) hava yolu
  • airport (noun) hava limanı
  • alarm (noun) uyandırma, ikaz, alarm; çalar saat, alarm; ürperti, tedirginlik
  • alarm clock (noun) alarmı olan çalar saat
  • album (noun) albüm
  • alike (adverb) benzer şekilde; ve benzeri/benzerleri
  • alive (adjective) sağ, yaşayan; canlı, hareketli; varlığı devam eden, var olmayı sürdüren
  • all (determiner) bütün, tüm
  • all (adverb) tamamen veya çokca
  • all (adjective) bütün, hep, her
  • all (pronoun) tamamen, bütün bütün
  • all right / alright (adverb) tamam, pekâla
  • all right / alright (adjective) iyi
  • all right / alright (exclamation) peki!, olur!, pekala!, iyi!
  • allow (verb) müsaade etmek, izin vermek; bir şeyin oluşunu engelleyememek; birisi için bir şeyi yapmasını temin etmek, mümkün kılmak; bir miktar para ve zamanı bir şey için kullanmayı planlamak, ayırmak
  • almost (adverb) hemen hemen, neredeyse, az kalsın
  • alone (adverb) yalnız; tek, tek kişi, sadece o
  • alone (adjective) yalnız; tek, tek kişi, sadece o
  • along (preposition) baştan sona, bir uçtan öbürüne; boyunca, yan yana; yol, nehir vb. yerlerde belli bir noktada, yerde
  • along (adverb) ileriye, öne doğru
  • aloud (adverb) sesli, yüksek sesle
  • alphabet (noun) alfabe
  • already (adverb) zaten, çok önceden; çoktan, evvelce
  • also (adverb) de, da, dahi, hem de
  • although (conjunction) …e,a rağmen, … e karşın, ise de, olmakla beraber; fakat, ancak
  • altogether (adverb) tamamen; hepsi, bütünü, toplam olarak; hep beraber, hepsi, tümü
  • always (adverb) her zaman, sürekli; daima, hep olan; ebediyyen, her daim, sonuna dek; tekrar tekrar, biteviye, durmaksızın
  • amazed (adjective) şaşırmış, hayretler içinde kalmış
  • amazing (adjective) şaşırtan, hayrete düşüren
  • ambition (noun) hırs; tutku, ihtiras
  • ambulance (noun) cankurtaran, acil hasta taşıma aracı, ambulans
  • among (amongst) (preposition) ikiden fazla şey arasında; belli bir grubun içinde; küçük bir gruptan olma; bir gruptaki kişilerden her birine
  • amount (noun) miktar, yekun, tutar
  • amusing (adjective) eğlendiren, keyf veren, güldüren
  • an (determiner) belirsiz tanım artıkeli; bir
  • an (determiner) belirsiz tanım artıkeli; bir
  • ancient (adjective) eskiden olan, çok önceleri olan, eskiden beri; eski, antika
  • and (conjunction) ve anlamına gelen bağlaç; birbiri peşi sıra olan hadiseleri anlatırken sıralamada kullanılan bağlaç; böylece, böylelikle, bu nedenle; bazı fiillerden sonra ‘ to ‘ anlamında kullanılır; rakamları söylemede veya toplamada kullanılır; aynı iki kelime arasında anlamı daha da kuvvetlendirmek için kullanılır
  • angry (adjective) kızgın, sinirli, hiddetli, asabi
  • animal (noun) hayvan; yaşayan canlılar; hayvan gibi kimse, kaba saba kimse
  • ankle (noun) ayak bileği
  • anniversary (noun) yıldönümü
  • announce (verb) duyurmak, ilan etmek, anons etmek
  • announcement (noun) duyuru, ilan, anons; duyurulan, ilan edilen
  • annoy (verb) kızdırmak, rahatsız etmek
  • annual (adjective) yıllık, yılda bir olan; yılda bir kez
  • another (determiner) bir diğer, bir başka, bir öteki, bir öbür
  • another (pronoun) bir diğeri, bir başkası, bir tane daha, bir öbürü
  • answer (noun) cevap, yanıt; kapıya, telefona bakma; cevap; yanıt, sorunun cevabı
  • answer (verb) cevap vermek, yanıtlamak; kapıya bakmak; telefona cevap vermek, cevaplamak; sınavda cevap vermek, yanıtlamak, soruları cevaplamak
  • answerphone (noun) telesekreter, evde kimse yokken telefonu doğrudan yanıtlayan makine
  • ant (noun) karınca
  • antique (adjective) eskiye ait, antik
  • antique (noun) antika, değerli, nadir bulunan bir nesne
  • anxious (adjective) endişeli, sinirli, tasalı, kaygılı; bir şeyin olmasını ya da yapmayı heyecanla isteyen, bekleyen, endişe duyan
  • any (determiner) hiç, soru ve olumsuz cümlelerde biraz anlamında; biri, herhangi biri
  • any (pronoun) biri, herhangi biri
  • anybody (pronoun) herhangi bir kimse, herhangi bririsi
  • anymore (adverb) artık, bundan böyle
  • anyone (pronoun) herhangi bir kimse; biri, birisi, birileri
  • anything (pronoun) hiçbir şey; hiçbir, hiçbiri
  • anyway (adverb) zaten, her nasılsa, her durumda, yine de; tüm bunlara rağmen, rağmen; her neyse; zaten, nasılsa, söylenen üzerinde küçük bir değişiklik yapılacağı zaman kullanılır
  • anywhere (adverb) herhangi bir yere / yerde; soru ve olumsuz cümlelerde ‘herhangi bir yere’ anlamında kullanılır
  • apart (adverb) ayrı, ayrılmış, ayrık, bağsız; küçük parçaları ayrılan, ayırmaya doğru, ayırt edilebilecek şekilde
  • apart from (adverb) … den başka, ayrıca, …den gayri; yanısıra, ilaveten, ayrıca buna ilave olarak
  • apartment (noun) daire
  • apartment building (noun) apartman; apartman binası
  • apologise (verb) özür dilemek, pişmanlığını bildirmek
  • apology (noun) özür, pişmanlık bildiren söz veya yazı
  • app (noun) uygulama
  • appear (verb) gibi gözükmek; görünmek, gözükmek, gözükmeye başlamak; ortaya çıkmak, var olmaya başlamak
  • appearance (noun) toplumda görünen; görüntü, görünüm; gözükme, görünen; ortaya çıkma, gözükmeye başlama
  • apple (noun) elma
  • application (noun) başvuru, müracaat; uyarlama; belirli bir amaç için tasarlanmış bilgisayar programı
  • apply (verb) başvurmak, müracaatta bulunmak; belli bir durum ya da kişiyle ilişkilendirmek, etkilemek; uygulamak, bir şeyi belli bir durum için kullanmak; sürmek, yaymak, bir yüzeye sürmek, uygulamak
  • appointment (noun) randevu; atama, görevlendirme
  • approach (verb) yakına gelmek, yaklaşmak; bir şeyle ilgilenmek, alakadar olmak; konuyu açmak, konuyu oraya getirmek
  • approve (verb) onaylamak, izin vermek, tasdik etmek; kabul etmek, tasdik etmek
  • approximately (adverb) tahminen, yaklaşık olarak
  • architect (noun) mimar
  • architecture (noun) mimarlık; mimarlık becerisi
  • area (noun) saha, bölge; alan, bina ya da toprak parçası; bölüm, alan, konu veya faaliyetin bir parçası; yüzölçüm, ebat, boyut
  • argue (verb) tartışmak, münakaşa etmek; bir fikri tartışmak, nedenler öne sürmek
  • argument (noun) münakaşa; tartışma, argüman
  • arm (noun) kol; elbise kolu; sandalye, koltuk kolu
  • armchair (noun) koltuk
  • army (noun) ordu; aynı işi yapmak üzere bir araya gelen kalabalık insan topluluğu
  • around (preposition) etrafında, civarında, yaklaşık
  • around (adverb) etrafta, çevrede, bu civarda
  • arrange (verb) düzenlemek, planlamak, hazırlık yapmak; düzenlemek, yerlerine koymak, tanzim etmek
  • arrangement (noun) planlama, düzenleme; düzenleme, ayarlama, anlaşma; belli bir düzende duran bir grup nesne, tanzim
  • arrest (verb) tutuklamak
  • arrival (noun) varış, geliş; ortaya çıkış, keşfedilen, mevcut olan; yeni bir kişi veya şeyin varışı, ortaya çıkışı
  • arrive (verb) varmak, ulaşmak; meydana gelmek, var olmaya başlamak, zuhur etmek
  • art (noun) sanat; sanat, belli bir konuda yetenek
  • article (noun) makale; madde; dilbilgisinde ‘the’, ‘a’, veya ‘an’ gibi başına geldiği sözcüğü tarif eden tanım harfleri
  • artist (noun) sanatçı, sanatkar, ressam
  • as (preposition) olarak
  • as (conjunction) -dığı için, çünkü, -dıkça, -iken, gibi
  • as long as (prepositional phrase) …dığı / diği sürece; …mak / mek şartıyla; eğer
  • as well (as) (preposition) …da, …de, …dahi, aynı zamanda, ayrıca (da); ilaveten, ayrıca, yanısıra; …gibi…de; …kadar…da
  • as well (as) (adverb) birlikte
  • ashamed (adjective) utanmış, mahcup
  • ask (verb) sormak; istemek, dilemek; istekte bulunmak; ricada bulunmak; talep etmek; para talebinde, isteğinde bulunmak
  • asleep (adjective) uyuyan, uykulu, uykuda, uyumakta
  • aspirin (noun) aspirin
  • assist (verb) yardım etmek
  • assistant (noun) yardımcı, asistan
  • astronaut (noun) astronot
  • at (preposition) bir şeyin veya birinin konumunu, yerini göstermede kulanılır, … de, da; … de, … da, zamanında; … e, … a doğru; sıfatlardan sonra bir kişinin bir şeyde başarılı, iyi olduğunu belirtir; bir şeyin sebebini belirtir, özellikle bir hissin; ücret, hız, seviye belirtmede kullanılır; bir durumu veya eylemi bilidrmede
  • at / @ (noun) elektronik posta işaretinin ‘@’ okunuşunu belirtir
  • at all (prepositional phrase) hiç, hiçte
  • at first (prepositional phrase) ilk başta, en başta
  • at last (prepositional phrase) nihayet, sonunda
  • at least (prepositional phrase) en azından, en aşağı
  • at once (prepositional phrase) derhal, hemen; aynı zamanda, hep bir anda
  • at present (prepositional phrase) şu an, şimdi
  • at the same time (prepositional phrase) aynı zamanda
  • athlete (noun) koşucu, atlet
  • athletics (noun) atletizm sporu
  • atmosphere (noun) bir yerin havası, genel durumu; atmosfer, dünyayı çevreleyen gazlardan oluşan tabaka; kapalı bir alanın havası
  • attach (verb) tutturmak, bağlamak, iliştirmek; bir şeye ilave olarak dahil etmek, eklemek; e-posta iletisine ekleme yapmak
  • attack (noun) saldırı, taarruz, atılma, hücum; birine eleştirel bir saldırı, bulaşma, eleştiri; nöbet, kriz, ani rahatsızlık; futbolda hücum, atak
  • attack (verb) saldırmak, hücum etmek; eleştirmek, sürekli kusur bulmak, saldırmak; saldırıya uğramak, kimyasal madde veya hastalığa maruz kalmak; saldırıya, hücuma geçmek, atak geliştirmek
  • attempt (verb) teşebbüs etmek, saldırmak, girişmek
  • attend (verb) katılmak, yer almak, devam etmek
  • attention (noun) dikkat; özen, itina, dikkat
  • attitude (noun) tavır, eda, davranış
  • attract (verb) çekmek, cezbetmek; çekmek, harekete geçirmek
  • attraction (noun) çekim, cezbetme; cazibe, cinsel cazibe
  • attractive (adjective) çekici, güzel, hoş, cezbedici; ilginç, faydalı, hoşa giden
  • audience (noun) dinleyici; bir filmin ya da kitabın müdavimi, sürekli izleyen ve dinleyicisi; resmi bir toplantıya davet, kabul, huzura davet, kabul etme
  • aunt (noun) teyze, hala
  • author (noun) yazar
  • autumn (Br Eng) (Am Eng: fall) (noun) sonbahar
  • available (adjective) mevcut, hazır; uygun, hazır, meşgul değil, görüşmeye hazır
  • average (adjective) sıradan, diğerleriyle aynı olan, vasat; ortalama miktar, ölçüde olan; vasat, sıradan
  • average (noun) ortalama; vasat, sıradan olan
  • avoid (verb) kaçınmak, sakınmak, uzak durmak, (argo) atlatmak, birini ekmek; önlemek, engel olmak, karşı durmak
  • awake (adjective) uyanık, uyanmış, farkında
  • away (adverb) farklı bir yere / konuma, konumda, yerde; uzakta, ötede; uzaklarda, başka yerlerde; bilinen veya emin bir yere; devamlı’, ‘tekrar, tekrar’ anlamında; gitgide gözden uzaklaşan, kaybolan ve tamamen yok olacak biçimde; deplasmanda, evsahibi takımın sahasında
  • awesome (adjective) saygı uyandıran, heybetli, ürkütücü, çok özel
  • awful (adjective) korkunç, berbat, nahoş, kalitesiz, dehşet