İçeriğe atla
S Harfi İle Başlayan Kelimeler
- Sabotage (v) Sabote etmek, sabotaj yapmak
- Sacred (adj) Kutsal, mübarek, mukaddes
- Sacrifice (v) Kurban etmek, kıymak, feda etmek
- Safeguard (v) Korumak, himaye etmek
- Safety (n) Güven, güvenlik, emniyet
- Saint (n) Aziz, evliya
- Sake (n) Hatır
- Sale (n) İndirim, satış
- Salesman (n) Satış elemanı, satıcı
- Salinity (n) Tuzluluk, tuzluluk oranı
- Salvation (n) Kurtuluş, kurtulma
- Sample (n) Örnek, eşantiyon, numune
- Sanction (n) Yaptırım, onay
- Sarcastic (adj) Alaylı, iğneli, iğneleyici
- Satellite (n) Uydu
- Satirical (n) Yerme, hicivli, mizah
- Satisfaction (n) Tatmin, memnuniyet, hoşnutluk
- Satisfactory (adj) Yeterli, tatminkâr, memnun edici
- Satisfy (v) Memnun etmek, tatmin etmek
- Saturate (v) Doyurmak, emdirmek, ıslatmak
- Saucer (n) Çay tabağı, fincan tabağı
- Saucer (n) Çay tabağı, fincan tabağı
- Savage (n) Vahşi, yabani, ciddi
- Save (v) Kurtarmak, kayda geçirmek
- Scale (n) Ölçek, kefe, terazi gözü
- Scarcely (adv) Nadiren, neredeyse hiç
- Scare (v) Korkutmak, ürkütmek
- Scatter (v) Saçmak, perişan etmek, saçıp savurmak
- Scene (n) Olay yeri, sahne
- Scent (n) Koku, esans, güzel koku
- Sceptical (adj) Kuşkucu, şüpheci, inançsız
- Schedule (n) Tarife, şift, program
- Scheme (v) Tasarlamak, düzenlemek
- Scholarship (n) Burs, öğrenim
- Scientific (adj) Bilimsel, ilmi, kesin
- Scientist (n) Bilim adamı
- Scope (n) Olanak, niyet, amaç
- Scornful (adj) Aşağılayıcı, küçümseyen
- Scour (v) Köşe bucak aramak
- Scour (v) Köşe bucak aramak
- Scrape (v) Kazımak, kazıyarak temizlemek
- Scratch (v) Tırmalamak
- Screen (v) Kontrol etmek, test etmek, taramak
- Script (n) El yazısı, senaryo
- Scrutiny (n) Dikkatli inceleme
- Sculpture (n) Heykel, heykelcik, heykeltıraşlık
- Seal (v) Mühürlemek, damgalamak
- Secession (n) Ayrılma, uzaklaşma, bölünme
- Secret (adj) Gizli
- Section (n) Bölge, bölüm
- Sector (n) Sektör, işkolu, bölge
- Secure (v) Korumak
- Security (n) Güvenlik, emniyet
- Sediment (n) Tortu, çökelti, telve
- See through (phr.v) İç yüzünü anlamak
- See to (phr.v) İlgilenmek, icabına bakmak
- Seed (n) Tohum, çekirdek, tane
- Seek (v) Aramak, aranmak, araştırmak, almak
- Seemingly (adv) Görünüşte, görünürde, görünüşe göre
- Seep (v) Sızmak, süzülmek
- Segment (n) Parça, kesim
- Segregation (n) Ayrılma, ayrım, ırkçılık
- Seize (v) Yakalamak, ele geçirmek
- Self-confidence (n) Kendine güven, özgüven
- Selfish (adj) Bencil
- Send for (phr.v) Çağırtmak, getirtmek
- Send out (phr.v) Yaymak, göndermek, yollamak
- Senior (adj) Kıdemli, daha yaşlı
- Sensation (n) Duyu, duygu, his, algı, hissetme
- Sensational (adj) Heyecan yaratan
- Sensible (adj) Duyarlı, halden anlayan, hassas
- Sensitive (adj) Duyarlı, hassas, alıngan
- Sensuous (adj) Hissi, duygusal
- Sentiment (n) Hassaslık, duyarlılık, duygusallık
- Separate (v) Ayırmak, bölmek, dağılmak
- Sequence (n) Dizi, seri, sıra, art arda sıralama
- Serve (v) Hizmet etmek
- Service (n) Servis, hizmet, görev
- Set about (phr.v) Girişmek, koyulmak, başlamak
- Set back (phr.v) Geciktirmek, engellemek
- Set in (phr.v) Başlamak, girişmek, koyulmak
- Set off (phr.v) Ateşlemek, başlatmak
- Set on (phr.v) Saldırtmak
- Set out (phr.v) Yola çıkmak, başlamak, koyulmak
- Set up (phr.v) Kurmak, oluşturmak
- Set up (phr.v) Kurmak, oluşturmak
- Setback (n) Gerileme, kötüleşme, başarısızlık
- Settle (v) Oturmak, yerleşmek
- Settlement (n) Yerleşme, anlaşma
- Several (adj) Birkaç
- Severe (adj) Ağır, acı, şiddetli, keskin
- Severely (adv) Sertçe, şiddetli bir şekilde
- Sew (v) Dikmek, dikiş dikmek
- Sewage (n) Lağım suyu, lağım pisliği, kanalizasyon
- Shade (n) Gölge, gölgelik
- Shake (v) Sallamak
- Shame (v) Utandırmak, mahcup etmek
- Shatter (v) Parçalamak, kırmak, harap etmek
- Shear (v) Kırpmak, kırkmak, makasla kesmek
- Shed (v) Dökmek, akıtmak, yaymak
- Shell (n) Kabuk, deniz kabuğu
- Shelter (v) Korumak, barındırmak
- Shield (n) Kalkan, siper, zırh, koruma
- Shift (v) Değiştirmek, değişmek
- Shine (v) Parlamak
- Shipwreck (n) Deniz kazası, gemi enkazı
- Shock (v) Kalbini kırmak, şok etmek
- Shoot (v) Ateş etmek
- Shortcoming (n) Noksan, eksiklik, kusur
- Shout (v) Bağırmak
- Show off (phr.v) Gösteriş yapmak, hava atmak
- Show up (phr.v) Ortaya çıkmak, ortaya koymak, yüz göstermek
- Shrink (v) Çekmek, büzülmek, küçülmek
- Shuttle (v) Mekik dokumak, gidip gelmek
- Shy (adj) Utangaç
- Siege (n) Kuşatma, çevresini sarma
- Sight (n) Görme, görme yeteneği, görüş
- Sightseeing (n) Gezi, gezip görme
- Sign (v) İşaretlemek, imzalamak
- Significant (adj) Önemli, anlamlı, manalı
- Signify (v) Belirtmek, işareti olmak
- Similar (adj) Benzer, benzeyen
- Similarity (n) Benzerlik
- Similarly (adv) Benzer bir şekilde, bunun gibi
- Simulate (v) Yalandan yapmak, numarası yapmak, taklit etmek
- Simultaneous (adj) Eşzamanlı, aynı zamanda olan
- Sincerity (n) İçtenlik, samimiyet
- Sinister (adj) Uğursuz, kötü, fena, kötü niyetli
- Sink in (phr.v) Batmak, gömülmek, kafasına girmek, anlaşılmak
- Sizeable (adj) Büyükçe, oldukça büyük
- Skilful (adj) Yetenekli, becerikli, usta
- Skill (n) Beceri, ustalık, hüner
- Skill (n) Beceri, ustalık, hüner
- Skin (n) Cilt, deri
- Skirmish (n) Çarpışmak, çatışmak
- Skull (n) Kafatası, kurukafa
- Skyscraper (n) Gökdelen
- Slaughter (v) Katliam yapmak, kesmek
- Slave (n) Köle
- Slender (adj) İnce, ince belli, narin
- Slide (v) Kötü yola düşmek, kaymak
- Slide (v) Kötü yola düşmek, kaymak
- Slight (adj) Hafif, belli belirsiz, azıcık
- Slightly (adv) Hafifçe, belli belirsiz, biraz
- Slip up (phr.v) Hata yapmak, yanılmak, sürçmek
- Slope (n) Yokuş, bayır, eğimli yer
- Slow down (phr.v) Yavaşlamak, yavaşlatmak
- Smallpox (n) Çiçek, çiçek hastalığı
- Smart (adj) Zeki, akıllı, şık, kafası çalışan
- Smelt (v) Eritmek, döküm yapmak
- Smooth (adj) Düz
- Smuggle (v) Kaçakçılık yapmak, gümrükten mal kaçırmak
- Snack (n) Aperatif, meze
- Snapshot (n) Şipşak, şipşak fotoğraf
- Sneeze (v) Hapşırmak
- Soak up (phr.v) Sünger gibi emmek
- Soar (v) Uçmak, yüksekten uçmak
- Soccer (n) Futbol
- Soil (n) Toprak
- Solar (adj) Güneş, solar
- Solely (adj) Sırf, yalnızca, sadece, tek
- Solid (n) Katı, sert, sağlam
- Solidarity (n) Dayanışma, birlik, beraberlik
- Solitary (adj) Kimsesiz, ıssız, yalnız
- Solution (n) Çıkar yol, eriyik, çözüm
- Solve (v) Çözmek, çözüm bul
- Somehow (adv) Bir şekilde, her nasılsa, her nedense
- Somewhat (adv) Birazcık, oldukça, bir miktar
- Somewhat (adv) Birazcık, oldukça, bir miktar
- Somewhere (adv) Bir yerde, bir yere, herhangi bir yerde
- Soothe (v) Yatıştırmak, sakinleştirmek
- Sophisticated (adj) Bilgili, içerikli, bilge
- Sorrow (n) Acı, dert, keder, üzüntü
- Sort (n) Tür, çeşit, sınıf
- Soul (n) Ruh, can, gönül
- Sound (adj) Sağlam, sapasağlam
- Soundly (adv) Adamakıllı, selâmetle, sağ salim
- Source (n) Kaynak, kaynakça, memba
- Southerly (adv) Güneye doğru, güneye, güneyden
- Southward (adv) Güneye doğru
- Sovereign (n) Hükümdar, padişah, kral
- Sovereignty (n) Egemenlik, bağımsızlık
- Space (n) Mekân, aralık, mesafe, yer
- Spacecraft (n) Uzay gemisi, uzay aracı
- Spacious (adj) Geniş, ferah, havadar
- Span (n) Mesafe, an, kısa süre
- Spark (v) Harekete geçirmek
- Sparse (adj) Seyrek, aralıklı
- Specialist (n) Uzman doktor, uzman
- Specialize (v) Uzmanlaşmak, ihtisas yapmak
- Specially (adv) Özellikle, özel olarak, bilhassa
- Species (n) Çeşit, tür, cins
- Specific (adj) Spesifik, özel, belli, belirli
- Specify (v) Belirtmek, belirlemek
- Spectacle (n) Görünüş, gösteri, gözlük
- Spectacular (adj) Göz alıcı, dikkat çekici, gösterişli
- Spectrum (n) Spektrum, tayf
- Speculate (v) Tahminde bulunmak
- Speculative (adj) Spekülatif, şüpheli
- Sphere (n) Küre, yuvarlak, yerküre
- Spirit (n) Ruh, can, maneviyat
- Spiteful (adj) Nispetçi, cadaloz, kinci, kindar
- Splendid (adj) Görkemli, muhteşem
- Splendid (adj) Görkemli, muhteşem
- Splendour (adj) Parlaklık, görkem, ihtişam
- Split (v) Ayrılmak, kopmak
- Split (v) Ayrılmak, kopmak
- Spoil (v) Şımartmak, bozmak
- Spontaneous (adj) İçten gelen, kendiliğinden olan, doğal
- Spore (n) Spor, kaynak, köken
- Spot (n) Nokta, benek, leke
- Spout (v) Fışkırtmak, püskürtmek
- Spread (v) Yaymak, sürmek, sermek
- Spring (v) Sıçramak, fırlamak, yay gibi fırlamak
- Sprinter (n) Yarışçı, sürat koşucusu
- Spy (v) Gözlemek, casusluk etmek
- Square (n) Kare
- Stabilize (v) Dengelemek, dengede tutmak
- Stable (adj) Dengeli, istikrarlı, sarsılmaz
- Staff (n) Personel, kadro, kurmay
- Stagger (v) Bocalamak, sendelemek, tökezlemek
- Stagnant (adj) Durgun, hareketsiz, tembel
- Stagnation (n) Durgunluk, hareketsizlik, kesatlık
- Stake (n) Ortaya konan para, bahis
- Stalemate (n) Pata (satranç), çıkmaz
- Stammer (v) Kekelemek, kekeleyerek söylemek
- Stand by (phr.v) Destek olmak, yardım etmek, askıya almak
- Stand in for (phr.v) Yerine çalışmak, vekâlet etmek
- Stand out (phr.v) Göze çarpmak, öne çıkmak
- Staple (adj) Temel, başlıca, ana, esas
- Starchy (adj) Nişastalı, karbonhidratlı
- Stare (v) Gözlerini dikmek, gözünü dikmek
- Startle (v) Ürkütmek, korkutmak
- Starvation (n) Açlık, açlıktan kıvranma
- Starve (v) Açlıktan kıvranmak, açlıktan ölmek
- State (v) Belirtmek, ifade etmek, söylemek
- Stature (n) Endam, önem, kişilik
- Statute (n) Kanun, statü, yasa
- Statutory (adj) Kanuni, yasal, meşru, resmi
- Steadily (adv) Düzenli bir şekilde
- Steady (adj) Sağlam, daimi, devamlı
- Steep(adj) Sarp, dik, yalçın
- Stem (n) Sap, gövde
- Step down (phr.v) İstifa etmek
- Step up (phr.v) Artmak, çıkmak, yükselmek
- Stereotype (n) Klişe, basmakalıp söz
- Sterilize (v) Sterilize etmek, mikroplardan arındırmak
- Sternly (adv) Sert bir biçimde, sert sert
- Stewardess (n) Hostes
- Stick (v) Katlanmak, sokmak
- Stick up for (phr.v) Desteklemek, savunmak
- Stiff (adj) Sert, katı, koyu, yoğun
- Stimulate (v) Teşvik etmek, özendirmek
- Stipulate (v) Şartları belirlemek, şart koşmak
- Stir (v) Kımıldatmak, hareket ettirmek
- Stomach (n) Mide, karın
- Storage (n) Depo, ambar, depolama, saklama
- Storey (n) Kat
- Storm (n) Fırtına
- Story (n) Makale, öykü, hikâye
- Stout (adj) Tıknaz, yiğit, kahraman
- Straight (adv) Düz, doğru, dümdüz
- Straightaway (adv) Derhal, hemen
- Strain (n) Özellik, soy, ırk, yük
- Strangle (v) Boğmak, boğarak öldürmek
- Strap (n) Kayış, kemer, tasma, şerit
- Strategy (n) Strateji, taktik, savaş bilimi
- Streak (n) Işın, şimşek, düzensiz çizgi, damar
- Stream (n) Akarsu, çay, dere, akın
- Strength (n) Güç, kuvvet, derman
- Strengthen (v) Güçlendirmek, kuvvetlendirmek
- Stress (v) Vurgulamak, önemle belirtmek
- Strew (v) Yaymak, serpmek, saçmak
- Strict (adj) Sert, katı, sıkı, müsamahasız
- Strike (n) Vurmak
- String (n) Bağ, ip, kordon, sicim
- Stringent (adj) Sıkı, dar, zorlayıcı
- Strive (v) Uğraşmak, çabalamak
- Structure (n) Yapı, bünye, bina
- Struggle (v) Mücadele etmek, çabalamak
- Stuff (n) Şey, eşya, madde, hammadde
- Stun (v) Sersemletmek, afallatmak
- Sub (pre) Alt, ast, aşağı
- Subconscious (n) Bilinçaltı
- Subdivide (v) Bölmek, bir kez daha bölmek
- Subject (v) Mecbur etmek, boyun eğdirmek, maruz bırakmak
- Submarine (n) Denizaltı
- Submissive (adj) Uysal, itaatkâr, boyun eğen
- Submit (v) Teslim etmek, sunmak
- Subscription (n) Abone ücreti, aidat
- Subsequent (adj) Sonraki, daha sonraki, müteakip
- Subsequently (adv) Sonradan, daha sonra, sonra
- Subsequently (adv) Sonradan, daha sonra, sonra
- Subside (v) Alçalmak, çökmek, çökelmek, yatışmak
- Subsidy (n) Devlet desteği, para yardımı
- Substance (n) Madde, cisim
- Substantial (adj) Önemli, gerçek, mevcut
- Substitute (n) Yerine geçirmek, yerini almak
- Substitution (n) Yerine geçme, yer değiştirme, değişiklik
- Substratum (n) Temel, alt tabaka, taban
- Subtle (adj) Hoş, tatlı, ince, incelikli
- Suburb (n) Banliyö, varoş, kenar mahalle
- Suburb (n) Banliyö, varoş, kenar mahalle
- Subversive (adj) Yıkıcı, huzur bozucu, tahrip edici
- Succeed (v) Başarmak
- Success (n) Başarı
- Successful (adj) Başarılı
- Successive (n) Üst üste olan, peş peşe, ardışık
- Succinct (adj) Kısa, özlü, az ve öz
- Suck (v) Emmek, soğurmak, içine çekmek
- Suddenly (adv) Aniden, Ansızın, birdenbire
- Suffer (v) Acı çekmek, zarar görmek
- Sufficient (adj) Yeterli, kâfi, yeter
- Suffocate (v) Boğmak, boğulmak
- Suggest (v) Önermek, teklif etmek
- Suicide (n) İntihar, intihar eden kimse
- Suit (n) Takım elbise
- Suit (n) Takım elbise
- Sullen (adj) Somurtkan, suratsız, aksi
- Sum (n) Toplam, tutar, adet, yekun
- Summarize (v) Özetlemek, kısaltmak
- Summary (n) Özet, kısaltma
- Summon (v) Çağırmak, çağırtmak, celp etmek
- Sunlight (n) Güneş ışığı
- Sunset (n) Gün batımı, güneşin batışı
- Superficial (adj) Yüzeysel, iki boyutlu
- Superficial (adj) Yüzeysel, iki boyutlu
- Superficially (adv) Yüzeysel olarak
- Superior (adj) Üst, üstün, yüksek
- Superpower (n) Süper devlet, süper güç
- Supersede (v) Yerini almak, yerine geçmek
- Superstition (n) Batıl inanç, hurafe
- Supervise (v) Gözetmek, nezaret etmek
- Supplement (n) Ek, ilave, tamamlayıcı
- Support (v) Tutmak, desteklemek
- Supporter (n) Destek, destekçi
- Suppose (v) Farz etmek, varsaymak
- Suppress (v) Bastırmak, zapt etmek, durdurmak
- Supremacy (n) Üstünlük, büyüklük, egemenlik
- Supreme (adj) En yüksek, en üstün, yüce
- Surely (adv) Elbette, muhakkak
- Surface (n) Yüzey, dış görünüş
- Surge (n) Taşma, kabarma, dalgalanma
- Surgeon (n) Cerrah, operatör
- Surgery (n) Cerrahlık, ameliyathane
- Surgical (adj) Tıbbi, cerrahi
- Surpass (v) Geçmek, aşmak, üstün olmak
- Surplus (adj) Fazla, fazla olan, artan
- Surprise (v) Sürpriz yapmak, şaşırtmak
- Surrender (v) Teslim olmak, teslim etmek
- Surround (v) Etrafını çevirmek, sarmak
- Surrounding (adj) Çevreleyen, kuşatan, etrafını saran
- Surveillance (n) Gözetim, gözetleme, gözaltı
- Survey (v) Bakmak, incelemek, araştırmak
- Survive (v) Yaşamayı sürdürmek, hayatta kalmak
- Susceptible (adj) Hassas, duyarlı, alıngan
- Suspect (v) Şüphe etmek, kuşkulanmak
- Suspend (v) Asmak, askıya almak, ertelemek
- Suspicious (adj) Şüpheli, kuşkucu, kuşkulu
- Sustain (v) Desteklemek, taşımak, çekmek
- Swallow (v) Yutmak
- Swamp (n) Bataklık
- Swell (v) Şişmek, kabarmak, büyümek
- Swift (adj) Çevik, hızlı, süratli, çabuk geçen
- Sympathy (n) Sempati, sevgi, ilgi, acıma
- Synthesis (n) Sentez, bireşim